BLOW 2001
George Yung ailesinden ayrılarak California'ya taşınınca aklında tek bir şey vardır :
Düzenli para kazanacağı bir iş bulmak ve hayatını yerine koymak. Aniden uyuşturucu ticaretine bulaşmasıyla milyonlarca dolar para kazanacak ancak ailesini birarada tutması da gittikçe zorlaşacaktır. George Jung bir diğer efsanevi uyuşturucu baronu Pablo Escobar ile aynı dönemlerde işin içinde olması sebebiyle birkaç yıl onunla ortak çalışmıştır. Filmde de kısa bir süre de olsa Escobar gözükmektedir ve kendisini Cliff Curtiz canlandırmıştır. George Jung'u Johnny Depp, güzeller güzeli karısı Mirtha'yı da Penelope Cruz canlandırmıştır. Babası Fred Yung'ı da kurt aktör Ray Liotta canlandırmıştır. Film George Yung'un kariyerinin başından yakalanışına kadar olan zamanı başarılı bir şekilde anlatıyor.
THE GODFATHER PART 1 1972
The Godfather ( Baba ) , 1969 yılında İtalyan yazar Mario Puzo tarafından yazılmış bir suç romanıdır. Puzo, Amerika'ya göç eden gerçek Five Crime Families ( 5 Suç Ailesi ) ' ni romanına farklı isimler vererek uyarlamıştır. Bunlar :
Corleone
Barzini
Stracci
Cuneo
Tataglia ' dır. Filmde ve romanda Corleone ailesinin Don'u Vito Corleone ve Corleone ailesinin diğer ailelerle olan mücadelesi anlatılır. Roman uzun bir süre Bestseller olmuş, çok konuşulmuştur. 1971'de Coppola romanın filmini yapmaya karar vermiş ve Puzo ile görüşmeye başlamıştır. Filmin açılışında Mario Puzo's Godfather yazması bizzat yönetmen Francis Coppola'nın fikridir çünkü filmi yaparken sürekli Puzo'yla irtibat halinde çalışmışlardır. Vito Corleone rolü için başından beri ikon oyuncu Marlon Brando'yu düşünmüş, ancak yapım şirketi Paramount Pictures'ın yöneticilerini ikna etmesi hayli zor olmuştur. Asıl zorluk ise en önemli karakterlerden Vito'nun en küçük oğlu rolünde o zamanlar ünlü olmayan sıradan bir Broadway oyuncusu olan Al Pacino'nun düşünülmesidir. O konuda da yöneticileri ikna ettikten sonra filmin çekimleri başlamış ve 1972'de gösterime girmiştir. Gösterime girdiğinde adeta yer yerinden oynamıştır. Günümüzde hala yapılan en iyi film listeleri ve anketlerinde her zaman Citizen Kane ( Yurttaş Kane ) ve Shawsank Redemption ( Esaretin Bedeli ) ile birlikte en üst sıralarda yer almıştır. 1975'te kült korku filmi Jaws gösterime girene kadar hasılat rekorunu elinde tutan Godfather taraflı tarafsız tüm sinemaseverler için hep başka bir yerdedir ve öyle de olacaktır. Ayrıca film En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu dahil olmak üzere 3 dalda Oscar ödülü kazanmıştır. Filmin yapım aşamasında yaşanan zorlukları ve daha birçok ilginç detayı öğrenmek için bloğun Kült Filmlerle İlgili İlginç Bilgiler adlı başlığını ziyaret edebilirsiniz. Merak edenler için gerçek 5 suç ailesinin isimleri de şunlardır :
Gambino
Lucchese
Genovese
Bonanno
Colombo ' dur.
Francis Ford Coppola ( soldan ikinci ) , Mario Puzo ( en solda ) Paramount yöneticileriyle görüşmede.
THE GODFATHER PART 2 1974
The Godfather Part 2 ( Baba 2 ) , ilk filmin müthiş başarısının ardından Marlon Brando haricinde aynı kadroyla 1974'te çekilmiş serinin ikinci filmidir. Devam filmlerinin kötü olma özelliğini yıkan nadir devam filmlerinden biridir. Ve hatta ilk filmden iyi olduğunu düşünenlerin sayısı da hiç az değildir. İkinci film iki dönemde geçmektedir. Vito'nun ölümüyle birlikte Don'luğa yükselen en küçük oğul Michael Corleone'un yükselişi ve 1901'den 1920'lerin ortalarına kadar olan ailenin kurucusu genç Vito Corleone'nin mafya babası olup yükselişi. İlk filmde Marlon Brando'nun gölgesinde kalsa da oyunculğuyla övgü alan Al Pacino, ikinci filmde ipleri artık tamamen eline almış ve tüm zamanların en iyi oyunculuklarından birini sergilemiştir. Genç Vito Corleone rolünde Robert De Niro'da yalnızca 45 dakikalık bir oyuculukla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscarını kazanmıştır. Al Pacino ise En İyi Oyuncu dalında aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır. Film bu ödüller dahil toplam 6 dalda Oscar kazanmıştır ve Oscar sayılarında ilk filmi sollamıştır. Filme yeni oyuncularda katılmıştır. İlk filmde Corleone ailesinin Caporegime ( çete reisi ) ' i olan Peter Clemenza'nın ölümüyle bu görevi üstlenen Frank ( Frankie ) Pantengeli rolüyle Michael V. Gazzo, aynı zamanda Al Pacino'nun oyunculuk eğitmeni olan ve method oyunculuğun fikir babalarından olan Lee Strasberg ise Corleone ailesinin yeni düşmanı Hyman Roth karakteriyle karşımıza çıkmıştır. Ayrıca Roth'un Sicilyalı habercisi Johnny Ola rolünde de yakın geçmişte efsane mafya dizisi The Sopranos ( Soprano Ailesi ) dizisinde Uncle Jun ( Jun Amca ) rolüyle hafızalara kazınan oyuncu Dominic Chianese rol almıştır.
Francis Coppola ve Mario Puzo ikinci filmin setinde.
Genç Michael Corleone rolünde Al Pacino.
Genç Vito Corleone rolünde Robert De Niro.
INTO THE WILD 2007
Into The Wild, 2007 yılında Sean Penn tarafından çekilmiş gerçek bir hayat hikayesidir.
1968 doğumlu Christopher McCandless, oldukça iyi halli bir ailenin oğludur. 1990 yılında Amerika'nın köklü üniversitelerinden Emory Üniversitesi'nden mezun olduğunda aklında tek bir düşünce vardı:
Tamamen bağımsız, tek başına, teknoloji ve global dünyadan uzaklaşarak California turuna çıkmak. MacCandless bu hayalini gerçekleştirmek için önce tüm ailesini ve arkadaşlarını terkeder, yanına bir çanta, kendisini idare olabilecek bir kamyonetle yola çıktı. Kamyonetinin yolda kalmasıyla artık tam 2 yıl boyunca yürüyerek, kano kullanarak ve otostop çekerek yaşamını sürdürecektir. 1992'de Alaska'nın Fairbanks şehrinde terkedilmiş bir otobüse yerleşti. Ancak dönmeyi planladığında bir sorun vardı. Nehir yükselmişti ve bu Chris'in yürümesine ve ava çıkmasına engel oluyordu. 18 Ağustos 1992'de ölmeden önce bıraktığı son notta :
" Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden Tanrı'ya müteşekkirim. Hoşça kalın, Tanrı hepinizi kutsasın. " yazıyordu.
1996 yılında Jon Krakauer, MacCandless'in 2 yıllık gezisini Into The Wild adıyla kitaplaştırdı. 2007'de de Sean Penn aynı adla filme çekmiştir. MacCandless'i genç aktör Emile Hirch canlandırmıştır.
MacCandless'in ölmeden önce çekilmiş meşhur son fotoğrafı.
GOODFELLAS 1990
Goodfellas 1990 yılında efsane yönetmen Martin Scorsese tarafından yazar Nicholas Pileggi'nin WiseGuy adlı kitabından beyazperdeye uyarlanmıştır. Film 1955 yılından 1980'e kadar olan 25 yıllık bir dönemi kapsar. 1955'te henüz 15-16 yaşında olan Henry Hill'in mafya içine nasıl girdiği, nasıl yükseldiği ve sonunda yakalanarak nasıl FBI muhbiri olduğu anlatılmaktadır. Kitabın ve filmin yanı sıra Henry Hill gerçek bir gangsterdir ve Amerika'da ki Luchesse Suç Ailesi adına çalışmıştır. 60'lı yıllardan 70'lerin ortalarına kadar işleri çok iyi gitmiş ve yükselmiştir ancak 1980'de narkotik tarafından yakalanmış, birlikte çalıştığı herkesin adını vermesi karşılığında hapis yatmayarak FBI'ın kendisine ayarladığı gizli bir evde 2012'de ki ölümüne kadar yalnız başına yaşamıştır. Filmde kendisini Ray Liotta, en iyi iki arkadaşları Jimmy Burke ve Tommy DeSimone'de soyadları değiştirilerek Jimmy Conway ve Tommy Devito olarak filmde yer almışlardır. Conway'i Robert De Niro, Devito'yu da filmdeki oyunculuğuyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanan Joe Pesci oynamıştır. Film, vizyona girdiği andan itibaren her zaman en iyi filmler listelerinde ilk 10'da yer almış ve kült statüsüne yükselmiştir. Filmde ayrıca Amerika tarihinde yaşandığı 1978 yılında bomba etkisi yaratan Lufthansa Havaalanı soygunu da işlenmiştir. Soygunun fikir babası bizzat Jimmy Burke ve Henry Hill'di. Filmin çekimleri sırasında Ray Liotta gerçek Henry Hill'le görüşmüş ve rol için tavsiyeler almıştır.
Gerçek Henry Hill ( solda ) ve kendisini canlandıran Ray Liotta ( sağda ) .
THE WOLF OF WALL STREET 2013
The Wolf Of Wall Street ( Para Avcısı ) , Wall Street borsacısı Jordan Belfort'un kendi kariyerini yazdığı otobiyografik bir kitaptır. Yönetmen Martin Scorsese, 2013'te bu kitabı aynı isimli filme çekmiştir. Genç borsacı Jordan Belfort, Wall Street'e geldiğinde aklında bir tek şey vardır. O da zengin olup karısıyla rahat bir hayat yaşamak. Ancak giderek Wall Street'te yükselmenin belli kuralları olduğunu öğrenecektir :
Kokain
Yolsuzluklar
Kadınlar.
Scorsese, Dicaprio ve Margot Robbie'ye sette direktif veriyor.
Belfort çok geçmeden olağanüstü ikna ve pazarlık yeteneğini kullanarak Wall Street'ten tamamen bağımsız olacak olan ve tamamen kendine ait olan Stratton Oakmont adlı şirketi 1985 yılında kuracak ve paraya para demeyecektir. Ancak tüm bunların bedelleri olacak ve kötü alışkanlıklar edinecektir. Kokain ve hap bağımlılığı ve seks bağımlılığı gibi. Belfort 1996 yılında FBI tarafından yakalanmış ve muhbirlik yapması karşılığında 22 ay hapis cezası ve 200 milyon dolar kefaret ile kurtulmuştur. Muhteşem filmde ise kendisini Leonardo Dicaprio, güzeller güzeli ikinci karısını ise Margot Robbie oynamıştır. Ayrıca Dicaprio bu filmdeki olağanüstü oyunculuğuyla 5. kez Oscara aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır.
BOY'S DON'T CRY 1999
Boy's Don't Cry ( Erkekler Ağlamaz ) , 1993'te trans olduğu anlaşılınca arkadaşları tarafından öldürülen Brandon Teena'nın gerçek hikayesidir. Filmi kadın yönetmen Kimberly Pierce yönetmiştir. Film, gerçekten çok cesur ve gerçekçidir. Gerçekçiliğine en büyük katkı ise kusursuz Teena'yı canlandıran ve büyüleyici performansıyla Oscar ve Altın Küre'de En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanan Hilary Swank'a aittir. Brandon, erkek olduğu halde kız gibi giyinmekte ve onlar gibi olmayı sevmektedir ve sırrını kimsenin bilmemesi için büyük çaba harcamaktadır. Bir gün Lana Tisdal adlı bir kız ve onun arkadaşlarıyla tanışır. Başta onlarla çok iyi anlaşmakta ve onlarla yaşamaktadır. Ayrıca Lana ile de son derece özel bir ilişki yaşamaktadırlar. Ancak gerçek ortaya çıktığında herşey çığırından çıkacaktır. Brandon'ı tecavüz edip öldüren Tom Nissen ve John Lotter ise ömür boyu hapis cezalarını çekmektedirler.
Gerçek Brandon ve sevgilisi Lana Tisdel.
RAGING BULL 1980
Raging Bull, 1980'de Martin Scorsese'nin yönettiği ve yine favori oyuncusu Robert De Niro'nun olduğu biyografik spor filmidir. Bu filmde ayrıca sonradan 2 filmde de yer alacak olan Joe Pesci'de rol almaktadır. Film, 30'lu yılların sonundan 60'lara kadar profesyonel boksör olan Jake Lamotta'nın spor kariyerini ve kişisel hayatını anlatmaktadır. Filmdeki olağanüstü oyunculuğuyla Robert De Niro Oscarda En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanmıştır. Ayrıca Martin Scorsese'de En İyi Yönetmen dalında Oscara aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır. Filmde, Jake Lamotta'nın boksörlük kariyerinden yanısıra özel hayatı daha çok ilgi çekmektedir çünkü kendisi filmde de gösterildiği gibi karısını kendi öz erkek kardeşinden kıskanacak kadar kıskanç biriydi. Aşağıdaki sahne Lamotta'nın kardeşini karısıyla ilişki yaşadığına dair şüphe üzerine soru sorduğu ve filmin favori sahnelerinden biridir.
Filmde boksörlük dönemleri siyah - beyaz , emeklilik yılları ise renkli kamerayla çekilmiştir. Bu tekniğinde filmin başarısına olumlu katkı sağladığı yadsınamaz. Ayrıca film çekimleri süresince gerçek Jake Lamotta, sette bulunup Robert De Niro'ya danışmanlık yapmış, rolü konusunda yardımcı olmuştur. Filmden sonra bir söyleşide ise La Motta :
" Beni Robert De Niro'dan başkası bu kadar iyi canlandıramazdı. Özellikle benim sinirlendiğim zamanlar yüzümde oluşan ifadeyi çok başarılı şekilde yapmıştır. " diyecektir.
Sette dövüş sahnesi çekiliyor. Gerçek Lamotta ( ortada beyaz tişörtlü ) , Martin Scorsese ( sağdan ikinci )
Gerçek Lamotta De Niro'ya rolüyle ilgili tüyo veriyor.
Gerçek Lamotta ( solda ) ve Robert De Niro'nun Lamotta'sı ( sağda ) .
Ayrıca film, Martin Scorsese'nin Goodfellas ve Casino filmlerinde kullandığı ortadan ve sondan başlama tekniğini kullandığı ilk filmdir.Filmin bir diğer dikkat çekici tarafı ise Robert De Niro'nun emeklilik yılları için 20 kilo alması ve böksörlük yılları içinde o kiloyu verip üstüne kas yapmasıdır. Bu anektod'da De Niro'nun method oyunculukta nasıl sınır tanımadığının göstergesidir.
Filmin açılış sahnesi. Emekli ve yaşlı Jake Lamotta.
SERPICO 1973
Frank Serpico, 1972'de polislikten emekli olmuş olan ve dürüstlüğüyle Amerika'da teşkilatın efsaneleri arasına adını yazdırmış bir adamdır. 1973 yılında yazar Peter Maas tarafından polislik kariyeri kitaplaştırılmış ve Serpico adıyla raflardaki yerini almıştır. Uzun süre bestseller olan kitap yine aynı yıl 12 Angry Man ( 12 Kızgın Adam ) 'ın yönetmeni Sidney Lumet tarafından filme çekilmiştir ve Frank Serpico'yu Al Pacino canlandırmıştır. Serpico, polis olduğu andan itibaren teşkilattaki yozlaşmayı ve rüşveti farketmiş, engellemeye çalışmış ve son olarak da medya aracılığıyla konuyu yargıya taşıyarak bulaşmış olan tüm arkadaşlarını ve amirlerinin ismini vererek teşkilatın en yüksek nişanı olan şeref madalyasına layık görülmüştür. Mahkemeden bir süre önce de bir uyuşturucu operasyonunda da bu yaptıkları yüzünden meslektaşları tarafından ön saflara itilmiş ve yüzünden vurulmuştur. Arkadaşları olay yerinden uzaklaşmış, apartmanda oturan bir kişi ambulansı çağırarak Serpico'nun hayatını kurtarmıştır. Serpico bu olayın hemen ardından emekli olmuş ve İsviçre'ye giderek 1980'e kadar orada kalmıştır. Ayrıca filmin öncesinde ve çekimler sırasında da Al Pacino'yla sık sık buluşmuş ve kendisine danışmanlık yapmıştır. Ayrıca Pacino bu filmdeki oyunculuğuyla da oscarda ilk En İyi Erkek Oyuncu adaylığını kazanmış ancak ödülü kazanamamıştır. Ayrıca Al Pacino film boyunca değişik saç stilleri ve tarz kıyafetleriyle adından sıkça söz ettirmiştir.
Al Pacino ( solda ) , gerçek Frank Serpico ( sağda ).
REQUIEM FOR A DREAM 2000
Requiem For A Dream ( Bir Rüya İçin Ağıt ) aynı adla 1978'de ilk defa yeraltı edebiyatının tanınmış ismi Hubert Selby J.R tarafından yazılmıştır. 2000 yılında ise o zamanlar Pİ adlı bağımsız filmiyle adını duyuran genç yönetmen Darren Aronofsky tarafından çekilmiştir. Film hiç Oscar kazanamamasına karşın kendine özel bir hayran kitlesi edinmiş ve bu kitleyi zaman geçtikçe arttırmıştır. Aronofsky kitabı okuduktan sonra yazdığı bir önsözün kısa bir bölümünde şöyle yazmıştır :
" Romanın kahramanı Sara değildi. Harry'de. Ne Tyrone, ne de Marion. Kahraman, karakterlerin düşmanıydı : BAĞIMLILIK. Bu kitap bağımlılığın insan ruhu karşısındaki zaferinin bir manifestosu. Ben de filmi gözümde bir canavar filmi olarak canlandırmaya çalıştım. Tek fark, canavarın fiziksel suretinin olmamasıydı. Canavar karakterlerin derinliklerinde yaşıyordu sadece. " DARREN ARONOFSKY
Aronofsky'nin muhteşem filmi roman kadar ses getirmiş ve en iyi kitap uyarlamaları listelerinde her zaman en üst sıraları kendine yer edinmiştir. Her zaman bir başka efsane roman ve film olan TRAINSPOTTING ile karşılaştırılmıştır. İkisi de bağımlılık üzerine yapılmış çok güçlü eserlerdir. Film, televizyon bağımlısı yaşlı anne Sara Goldfarb, eroin bağımlısı oğlu Harry, Harry'nin sevgilisi Marion ve torbacı arkadaşları Tyrone'un hızlı yükseliş ve son derece vurucu çöküşlerini anlatmaktadır. Darren Aronofsky filmi o kadar kendine özgü bir üslupla çekmiştir ki filmin bu kadar unutulmaz oluşu kesinlikle Aronofsky'nin kusursuz kamera kullanımından kaynaklanmıştır. Filmin detaylı eleştirisini bloğun KARIŞIK FİLM ELEŞTİRİLERİ adlı başlığında bulabilirsiniz.
Ayrıca Aronofsky filmi nasıl çekmek istediğini şu cümlelerle anlatmıştı :
" Amacım bir hız treni yapmaktı ama bildiğiniz hız trenlerinden değil. Yolun sonunda son sürat bir duvara çarpan hız treni. "
TRAINSPOTTING 1996
Trainspotting ilk olarak 1993'te İskoç yazar Irvine Welsh tarafından yazılmış EROİN romanıdır. Roman, hep bir diğer efsane bağımlılık romanı Requiem For A Dream ile karşılaştırılmıştır. Roman, Edinburgh'ta eroin müptelası olan 5 arkadaşın hikayesini anlatmaktadır. Roman ayrıca yazar Irvine Welsh'in henüz ilk romanı olmasına karşın kült statüsüne yükselmiştir ve Welsh'in ustalık eseri olarak nitelendirilmiştir.
Ardından 1996'da İngiliz yönetmen Danny Boyle tarafından filme çekilmiş ve film de en az roman kadar efsaneler arasına girmiş ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscara aday gösterilmiştir. Ayrıca film sinema tarihinin en iyi son dönem İngiliz filmi olarak gösterilmektedir. Bir diğeri ise yine aynı yıl çekilen This Is England ( Burası İngiltere ) 'dir. Filmin başrol oyuncusu Ewan McGregor, bu filmin ardından dünya çapında tanınır bir oyuncu olmuştur. Ayrıca Danny Boyle ile bu filmden 2 sene önce 1994'te Shallow Grave ( Mezarını Derin Kaz ) adlı filmde de beraber çalışmış ve sıkı arkadaş olmuşlardır. Ancak 2000 yılında Boyle, yine bir uyuşturucu hikayesi olan The Beach ( Kumsal ) için McGregor ile anlaşmış ancak aniden Leonardo Dicaprio'da karar kılmış ve onu oynatmıştır. Bu olaydan sonra ikili uzun süre konuşmamış ancak şimdi Trainspotting'in devamı olan Porno'da tekrar birlikte çalışacakları konuşulmaktadır. Filmin bazı sahneleri gerçekten çok başarılı olmuştur. Bunda da yönetmen Boyle'un kusursuz kamera kullanımı ve filmin kurgusunun desteği olduğu yadsınamaz bir anekdoddur.
Bu sahne filmin çekim tekniği olarak en sevilen ve unutulmayan sahnelerinden biridir. Ana karakter Renton, eroini bıraktıktan uzun bir süre sonra tekrar bir vuruş yapar ve düşüp bayıldığı kırmızı halı da onunla birlikte içe çökmeye başlar ve hastaneye götürüldüğü için altın vuruş yaptığını anlarız. Halının dibe batması da Renton'un artık en dibe batışını anlattığı varsayılır ve çok da başarılı olmuştur. Ayrıca sahnenin devamında yakın zamanda kaybettiğimiz merhum efsane müzisyen Lou Reed'in Perfect Day yorumu da dönemde oldukça konuşulmuş ve övgü almıştır. Filmin bir diğer unutulmaz sahnesi de Rento'nun pis bir tuvalette eroin almasının ardından klozetin içine girip sularda yüzme sahnesidir.
MILK 2008
Milk, çok yönlü filmlerin yönetmeni Gus Van Sant tarafından 2008'de çekilmiş bir biyografik filmdir. Film Amerika'nın ilk eşcinsel politikacı olan Harvey Milk'in hayat hikayesini anlatmaktadır. 1960'ların sonlarıyla birlikte tüm dünyada kapitalizme karşı çıkan eylemlerle birlikte kendine güvenen Milk, eşcinsel olduğunu açıklayacak ve 3 kez seçilemediği belediye meclisi üyeliğine 4. denemesinde seçilerek Amerika'da ki eşcinsel haklarının değişikleriyle ilgili devrim niteliğindeki çalışmalarda yer alacaktır. 27 Kasım 1978'de bir diğer meclis üyesi Dan White tarafından dönemin mevcut belediye başkanı George Mascone ile birlikte meclis binasında öldürülür. White ise skandal gibi sadece 5 yıllık bir hapis cezası alır ancak hapisten çıktıktan iki yıl sonra 1985'te intihar eder. Harvey Milk, 2002'de Amerika'nın en bilinen LGBT'li politikacısı ilan edilmiştir.
2008 yılında yönetmen Gus Van Sant tarafından filme çekilen Milk, dönemin en çok konuşulan filmlerinden biri olmuş ve oldukça olumlu eleştiriler almıştır. Harvey Milk'i ise Amerikan Sinemasının en önde gelen muhalif ve aktivist aktörlerinden Sean Penn canlandırmıştır ve olağanüstü oyunculuğuyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır.
Sean Penn'in Harvey Milk'i.
Gerçek Harvey Milk.
FRIDA 2002
Frida filmi 2002'de yönetmen Julie Taymor tarafından çekilmiş, başrollerinde sansasyonel İspanyol aktris Salma Hayek, Alfred Molina ve Geoffrey Rush oynamışlardır. Film, sıradışı ressam Frida Kahlo'nun sadece nasıl muhteşem bir ressam olduğunu değil, aynı zamanda nasıl azimli olduğunu, siyasi görüşlerini, kocası Diego'yla hala imrenilerek bahsedilen enteresan ilişkilerini ve kusursuz kişiliğini anlatmaktadır. Filmde Frida'yı unutulmaz bir oyunculukla Salma Hayek canlandırmış ve En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscara aday gösterilmiştir. Filmde ayrıca Frida'nın ünlü komünist lider Lev Troçki ile yaşadığı kısa yasak ilişki de anlatılır. Troçki Stalin tarafından arandığı dönemde, öldürülmeden önce bir süre Diego Rivera tarafından kendi evinde saklanılır ve bu sırada da Frida ile bir ilişkileri olur. Film kusursuz görselliğiyle de adından sıkça söz ettirmiştir. Ayrıca Oscarda En İyi Makyaj ve En İyi Orjinal Şarkı olmak üzere iki dalda ödül kazanmıştır. Birçok festivalden de ödülle dönmüştür. Frida Kahlo, bacağındaki kangrenin vücudunu kaplaması sonucu 13 Temmuz 1954'te hayata veda etmiştir. Son sözleri ; " Umarım çıkış neşelidir ve umarım bir daha geri dönmem " . olmuştur.
Gerçek Frida Kahlo ( solda ), Salma Hayek'in Frida'sı ( sağda ).
RAY 2004
Ray, efsanevi blues müziği ile jazz ı muhteşem bir şekilde birleştiren kör ve eroin bağımlısı piyanist Ray Charles'ın sıradışı hayat hikayesidir. 7-8 yaşlarındaki Ray, kardeşi George'un trajik ölümünün ardından kör olmaya başlar ve annesi onu körler okuluna Georgia'ya gönderir. Savaşın ardından küçük barlarda sahne almaya başlayan Ray'in tanınmasına Atlantic Records'un sahibi Türk İşadamı Ahmet Ertegün sebep olacaktır. Ardından ABC ile çalışmayan Ray Charles, dünyaca ünlü bir sanatçı olmuş ancak eroin bağımlılığı da gittikçe ilerlemiştir. Film kariyerini ve eroin tedavisini biz seyirciye kusursuz bir şekilde sunar. Filmin yönetmeni Devil's Advocate ( Şeytanın Avukatı ) ' nın da yönetmeni olan Taylor Hacford'dur. Ray Charles'ı ise adeta ikizi kadar benzeyen aktör Jamie Foxx olağanüstü bir oyunculukla canlandırmış ve En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. Film, Ray Charles'ın hayatını kaybettiği yıl olan 2004'te çekilmiş ve oldukça olumlu eleştiriler almıştır. Ayrıca En İyi Film ve En İyi Yönetmen dalları da dahil olmak üzere 4 dalda Oscara aday gösterilmiştir.
Gerçek Ray Charles ( solda ) ve kendisini canlandıran Jamie Foxx ( sağda ) .
BRAVEHEART 1995
Braveheart, sinema tarihinin en iyi filmlerinden biridir. İskoçya'nın bağımsızlığı için savaşan William Wallace, dünya tarihinde özel bir yere sahip bir adamdır. Ünlü İngiltere kralı Uzun Bacaklı Edward'a karşı savaşmış ve ünlü Stirling Savaşı dahil 3 savaşı İskoçya kazanmıştır. Bunlara meşhur York kalesini fethettiği savaş da dahildir. Wallace, 23 Ağustos 1305'te Londra'da halkın önünde işkence edilerek kafası kesilerek idam edilmiştir. Filmde Wallace'ın babasının ölümünün ardından amcasının himayesine girişini ve karısının öldürülmesi üzerine isyanından ölümüne kadar olan yılları anlatmaktadır. Filmi Mel Gibson hem yönetmiş hem de Wallace'ı canlandırmıştır. Filmin Stirling Savaşı sahneleri sinema tarihinde özel bir yere sahiptir. Film Oscar töreninde fırtınalar estirmiş, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 5 dalda Oscar kazanmıştır. Filmin savaş sahneleri dışında en etkileyici sahnesi halkın önünde işkenceye uğradıktan sonra son sözü olarak FREEDOM ( ÖZGÜRLÜK ) diye bağırdığı sahnedir. Filmle ilgili tartışmalar ve tarih hatalarıyla ilgili bilgileri KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER başlığının altında okuyabilirsiniz.
Stirling Savaşı.
Freedom Sahnesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder