17 Aralık 2014 Çarşamba

10 BÜYÜK AKTÖR

MARLON BRANDO    1924 - 2004



KARİYERİ : 
Marlon Brando Humpray Bogart'la birlikte 20.yüzyılın en büyük oyuncusu olarak görülmektedir. 1950'li yıllarda oyunculuğa başlayan Brando kısa zamanda oynadığı müthiş karakterler ve aldığı ödüllerle efsaneler arasına adını yazdırmıştır. Dönemin en ünlü oyunculuk eğitmeni olan Stella Adler'den dersler alan Brando ilk önemli çıkışını 1951'de arkadaşı Elia Kazan'ın yönettiği ve efsane aktrist Vivien Leigh'le başrolü paylaştığı A Streetcar Named Desire ( İhtiras Tramvayı ) filmindeki performansıyla adından oldukça söz ettirir ve ilk en iyi oyuncu oscar adaylığını kazanır. Ardından 1952'de efsanevi Meksikalı devrimci Emiliano Zapata'yı canlandırdığı Viva Zapata filmindeki oyunculuğuyla ikinci kez en iyi oyuncu dalında oscara aday gösterilir. 1953'te ise tiyatrovari bir oyunculuk sergilediği Julius Ceaser ( Jül Sezar ) filmindeki Sezar performansıyla üçüncü kez oscara aday gösterilen Brando bu ödülü nihayet 1954 yılında yine Elia Kazan'ın yönettiği ve dönemin bir başka büyük oyuncusu Karl Marlden ile başrolü paylaştığı On The Waterfront ( Rıhtımlar Üzerinde ) filmindeki asi liman işçisi rolüyle kazanır. 1961'de ilk yönetmenlik denemesi olan One - Eyed Jacks ( Aşk Ve İntikam ) 'ı çeker. 1967'de ise filmden çok filmin yönetmeni Charlie Chaplin'le anlaşmazlıkları ve set tartışmalarının konuşulduğu A Countess From Hong Kong ( Hong Kong'lu Kontes ) filminde başrolü dönemin seks sembolü Sophia Loren ile paylaşır. Ve 1972'ye gelindiğinde ise sinema tarihinin en iyi filmi olarak görülen ve binlerce antolokilere konu olan Mario Puzo'nun aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmenliğini o dönemde henüz 30'lu yaşlarında olan Francis Ford Coppola'nın yaptığı The Godfather ( Baba ) filminde baş karakter Don Vito Corleone'yi canlandırır. Bu filmdeki oyunculuğu gelmiş geçmiş en muhteşem oyunculuklardan biri olarak görülmektedir. Vito Corleone performansıyla ikinci en iyi oyuncu oscar ödülünü kazanan Brando, törene katılmaz ve Hollywood'un kızılderililere uyguladığı soykırımları öne sürerek ödülü almaz. Sahneye reddedişini bildirmesi için kızılderili kıyafeti giymiş bir kız gönderen Brando'nun bu hareketi sol kesim tarafından büyük bir sevinçle karşılanır fakat kara listeye alınır. Aynı yıl bir başka sükse yapan Last Tango In Paris ( Paris'te Son Tango ) filmindeki Paul rolüyle de oscara aday gösterilir. Bu filmin ardından 1979'da yine Coppola'nın yönettiği savaş epiği Apocalypse Now filminde isyancı Vietnam gerillası Yüzbaşı Curtz'ü canlandırır. Bu filmin ardından yarı emekli olan Marlon Brando çok aralıklı da olsa kötü filmlerde oynasa da hala gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olarak görülmektedir. Eğitmeni Stella Adler, ölmeden önce verdiği bir röportajında onun için " Ben ona oyunculuk öğretmedim , o herşeyi doğuştan biliyordu. Herşeyi doğuştandı . " demiştir. 

NOTLAR : 
  1. Hollwood'un en muhalif ismi olarak görülmektedir. ( Günümüzde ise Sean Penn )
  2. Anarşizmi savunduğu iddia edilmektedir. Gerekçe olarak da oynadığı savaş filmlerinde hep isyancı liderlerini oynamış olması, bu filmler dışında da başkaldıran ezilmeyen karakterlere hayat vermesi gösterilmektedir. ( Viva Zapata , Apocalypse Now , On The Waterfront )
  3. Godfather'da Vito Corleone'nin unutulmaz ses tonunu yaratmak için ağzının içine bir ağızlık koydurmuş ve film boyunca kullanmıştır. 
  4. Charlie Chaplin ile Hong Kong'lu Kontes filminden sonra bir daha çalışmamıştır. 
  5. Paris'te Son Tango filmindeki tereyağıyla sevişme sahnesi kadın oyuncudan habersiz filmin yönetmeni Bernardo Burtolluchi ile birlikte planlamıştır. ( Bu konu hakkında detaylı bilgileri Tartışılan Sahneler adlı başlığımda okuyabilirsiniz.
  6. The Godfather'da adeta kendisiyle özdeşleşen kedi sevme sahnesi ise tamamen Brando'nun doğaçlamasıdır. Brando kediyi sette bulmuş ve sahnede kullanmıştır. Açılış sahnesinde Bonasera karakteriyle konuşurken kediyi okşarken sohbetin rengi değişince kediyi kucağından bırakması karakterin gergin ruh haline geçtiğinin müthiş bir göstergesidir. 
  7. Ayrıca Godfather'da kullandığı konuşma tarzı için gerçek mafya babası Paul Castellano'dan esinlenmiştir.



(Oscar törenine gönderdiği Kızılderili kıyafetli kız.)


( Godfather'da Marlon Brando'nun kullandığı ağızlık )

( Brando, Godfather'ın setinde filmde kullanacağı kediyle oynarken )


AL PACINO     1940 - 


Al Pacino, Robert De Niro ve Jack Nicholson ile birlikte gelmiş geçmiş en büyük oyuncu olarak gösterilmektedir. Akedeminin kendisine hakettiği ödülleri vermemesine karşın Al Pacino, oynadığı tüm filmlerde 1.sınıf oyunculuk sergilemiş ve seyircinin gözünde çok özel bir yer edinmiştir. Method oyunculuğun mimarlarından olan Lee Strasberg'den oyunculuk dersleri almış ve kendisiyle iki filmde de oynamıştır. Pacino 1972'de The Godfather'a kadar tanınmamış bir Broadway oyuncusu olmasına rağman bu film onun kariyerinde adeta bir mihenk taşı olmuş ve patlama yapmasına neden olmuştur. The Godfather'dan önceki tek ciddi başrolünü Jerry Schatzberg'in yönettiği uyuşturucu bağımlısı Boby karakterini canlandırdığı 1971 tarihli The Panic In Needle Park ( Esrar Bitti ) 'dir. The Godfather'ın yönetmeni Francis Ford Coppola, Pacino seçiminde Paramount yöneticilerini ikna etmek için bu filmin önemini şu sözlerle açıklamıştır : 
" Al Pacino'nun Baba'da rol almasını istedim fakat Paramount yöneticilerini ikna etmek için Esrar Bitti'nin çekilmesi gerekiyordu. "
The Godfather'dan önce Paramount yöneticileri Al Pacino'dan " o cüce Pacino' mu ? " diye bahsediyorlardı. Ancak Pacino'nun Baba'daki başarısı yöneticileri Coppola'nın karşısında mahcup etmiş Coppola'nın yüzünü kara çıkarmamıştır. The Godfather'ın ardından 1973'te 12 Angry Man ( 12 Kızgın Adam ) 'ın yönetmeni Sidney Lumet'in yönettiği bir gerçek bir polisin hayat hikayesini anlatan Serpico'da 70'li yıllarda polis teşkilatındaki yozlaşmayı basına sızdırarak rüşvetçi polislerin hakkından gelen ancak bir çatışmada yüzünden vurularak ağır yaralanan Frank Serpico'yu kusursuz bir oyunculukla canlandırır ve ilk En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığını elde eder. Film vizyonda olduğu dönem yer yerinden oynamış, gerçek bir öykü olması da filmin başarısında önemli rol oynamıştır. Sloganı da oldukça ses getirmiştir : 
" Ekip arkadaşlarına göre o , yaşayan en tehlikeli insandı yani dürüst bir polisti. "
Al Pacino role hazırlanırken gerçek Frank Serpico'yla buluşmuş ve Serpicp Pacino'ya danışmanlık yapmıştır. 1974'te bana göre Al Pacino'nun en iyi oyunculuğu olan Godfather Part 2'deki Michael Corleone performansı kendisine ikinci En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığını getirir fakat yine kazanamaz. 1975'te sağlam bir sistem eleştirisi olan ve yine Sidney Lumet'in yönettiği Dog Day Afternoon ( Köpeklerin Günü ) filminde banka soyguncusu Sonny'yi canlandırır. Ayrıca film gerçek bir olayın gazete makalesinden senaryolaştırılmıştır. Pacino yine kusursuz bir performans sergiler ve 3. En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığını kazanır. Filmde En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar kazanır. 1979'da dürüst ve tuttuğunu koparan bir Arthur Kirkland adlı avukatı canlandırdığı ancak hakettiği övgüyü alamayan And Justige For All ( Ve Herkes İçin Adalet ) 'te oynar ve yine En İyi Oyuncu dalında aday gösterilir. Ayrıca filmde adalet sistemine derin ve sert eleştiriler vardır. 1983'te fanlarının gözde filmi olan Scarface ( Yaralı Yüz ) 'de kokain bağımlısı uyuşturucu kralı mafya babası Tony Montana'yı canlandırır. Oscar adaylığı dahi almamasına karşın bu filmdeki oyunculuğu hayranları tarafından hep farklı bir yerde tutulmuş ve benimsenmiştir. 80'ler Al Pacino için Scarface haricinde pek verimli geçmez. 1990'a gelmdiğimizde Coppola'nın üçüncü Baba filminde Michael Corleone olarak geri döner ancak film diğer iki filmin yanında oldukça sönük kalır. En başlıca nedenlerinden biride o dönemde star olmaya başlayan Winona Ryder'ın ın yerine Coppola'nın adeta oyunculuk olarak dökülen kızı Sophia Coppola'nın en önemli karakterlerden Michael'ın kızı Mary Corleone rolüne seçilmesidir. 1992'de ise yıllardır hakettiği En İyi Erkek Oyuncu Oscarına Martin Brest'in yönettiği Scent Of A Woman ( Kadın Kokusu ) filmindeki emekli kör albay Frank Slade rolüyle kazanır. 1993'te yine en klas oyunculuklarından birini sergilediği, İspanyol asıllı hapisten yeni çıkan Carlito Brigante'yi canlandırdığı Carlito's Way'de oynar. 1995'te polisiye suç kültü Michael Mann klasiği ve Robert De Niro ile beraber başrolü paylaştığı Heat'te oynar. 1997'de Mike Newell'in gerçek bir olaydan uyarladığı, Donnie Brasco'da karizmatik mafya tetikçisi Benjamin Lefty Ruggiero'yu canlandırır. Filmde kendisine Johnny Depp ve Michael Madsen eşlik etmektedir. Film, FBI ajanı Joseph Pistone'un mafyanın içine sızarak yenilgiye uğratışını anlatmaktadır. Yine aynı yıl Taylor Hackford'un yönettiği Devil's Advocate ( Şeytanın Avukatı ) ' nda unutulmaz bir Şeytan yorumu sunar. 1999'da Heat'in yönetmeni Michael Mann ile ikinci çalışması olan ve bir sigara şirketinin kirli işlerini araştıran gözü kara gazeteci Lowell Bergman'ı başarıyla canlandıran Pacino, 2002'de ise o zamanlar henüz yeni yeni adını duyurmaya başlayan Christopher Nolan'ın ikinci filmi Insomnia'da insomnia ( uykusuzluk ) hastalığıyla mücadele eden bir polisi canlandırır. 2004'te Sheakespare'in oyununun film uyarlaması olan Venedik Taciri'nde oynayan Pacino, bu filmin ardından birkaç başarısız filmde boy gösterdikten sonra 2011'de gerçekte Doktor Ölüm lakabıyla anılan Jack Kevorkian'ı canlandırdığı televizyon filmindeki performansıyla Altın Küre'de En İyi Drama Erkek Oyuncusu ödülü kazanır. 2013'te ise beyazperdeye oldukça iyi bir geri dönü yapan Al Pacino, Kral Herod'u canlandırdığı Salome, 2014'te The Humbling ve Manglehorn, 2015'te ise yine başarılı olacağa benzeyen Danny Collins adlı filmde hayranlarıyla buluşacaktır. 


Oscar kazandığı Kadın Kokusu filminde ( 1992 )

Şeytanın Avukatı'ndan ( 1997 )

Serpico'dan ( 1973 ) 

Baba 2'den ( 1974 ) 

Köpeklerin Günün'den ( 1975 )

Yaralı Yüz'den ( 1983 )





NOTLAR : 

  1. 1979'da Coppola'nın kült savaş filmi Apocalypse Now için kendisine teklif getirdiğinde " Francis için herşeyi yaparım ama onunla asla savaşa gitmem. " diyerek reddedecektir.
  2. Kendisi hakkında Hollywood starı denmesinden hoşnut olmadığını şu sözüyle açıklayacaktır ; " Ben oyuncuyum star değilim, starlar Hollywood'da yaşar ve kalp şeklinde yüzme havuzları vardır . "
  3. Kendisiyle aynı kuşaktan olan bir başka efsane Robert De Niro'yla sürekli karşılaştırılmasına rağmen hiçbir zaman aralarını açacak küstahça bir demeçte bulunmamıştır. 
  4. 2000'lerde kendisine sorulan ne zaman emekliye ayrılacaksınız gibi sorulara " Sanırım öldüğümde emekliye ayrılacağım . " diyerek cevap vermiştir.
  5. Kendisinin oyunculuk eğitmeni olan Lee Strasberg ile The Godfather Part 2 ve And Justige For All'da beraber çalışmıştır. 
  6. Broadway'de olduğu dönemde bir süre alkolizmle mücadele etmiştir. 
  7. Baba 3'ün serinin diğer 2 filminin gölgesinde kalmasının ardından Pacino filmin hata olduğu hakkında yaptığı bir açıklamada : " Baba 3 büyük bir hataydı. Tamamen Michael Corleone'yi aklamak için yapılmıştı ve hem ticari kaygılar hemde tipik Amerikan izleyicisi beğenilerine uygun bir senaryoya sahip olan film diğer iki filmin yarattığı estetiği ve saygınlığı yerle bir etti. " demiştir. 


ROBERT DE NIRO   1943 - 


Robert De Niro sinema tarihinin en iyi oyuncularından biri olarak görülmektedir. Filmlerinde kullandığı method oyunculuklarla unutulmazlar arasına giren De Niro'nun sayısız kült filmi vardır. Ayrıca rolleri için girdiği diyetler sayesinde verdiği kilolar ve yaptığı kaslarla da zamanında çokça konuşulmuştur. Günümüzde ise varisi olarak Christian Bale görülmektedir. 
        Robert De Niro 1973'te yeni tanıştığı ve sonradan birlikte unutulmaz filmlere imza atıp sinema tarihinin en iyi ikilisi olduklarını kanıtlayacağı Martin Scorsese'nin ikinci uzun metrajlı ve ilk ticari filmi olan Mean Streets ( Arka Sokaklar ) filminde oynar. Film, New York'ta mafyanın en uyrak semti olan Little İtaly'sinde geçen bir suç öyküsüdür. Robert De Niro bu filmdeki klas performansıyla ilk önemli çıkışını yapacak ve Francis Ford Coppola'nın kendisini The Godfather Part 2 ( Baba 2 ) için kendisine teklif getirmesini sağlayacaktır. 1 yıl sonrada Coppola'nın Baba 2'sinde sadece 45 dakikalık genç Vito Corleone'yi canlandırarak En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ilk Oscarını kazanacaktır. Bu filmden itibaren her yönetmenin aradığı bir oyuncu olur De Niro. 1976'da yine yakın dostu Martin Scorsese'yle ortaklaşa çalıştığı ve sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyunculuklarından biri olarak gösterilen, Taxi Driver filminde Vietnam Savaşı'ndan psikolojisi bozulmuş olarak dönen ve taksi şoförlüğü yapan Travis Bickle'ı canlandırır fakat En İyi Erkek Oyuncu oscarını kaçırır. 1978'de Michael Cimino'nun çektiği ve yine Vietnam Savaşı'nı merkezine alan, bol ödüllü Deer Hunter ( Avcı ) ' da gazi Michael'ı canlandırır ve ikinci kez En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscara aday gösterilir fakat kazanamaz. 1980'de ise hakettiği ödülü nihayet kazanacaktır. Martin Scorsese'nin yönettiği ve efsanevi eski boksör Jake La Motta'nın hayatını anlatan Raging Bull'da La Motta'yı canlandırarak En İyi Oyuncu ödülünü kucaklar. 1983'te yine Scorsese'nin yönettiği King Of Comedy filminde komedyen Rupert Pumpkin karakterini canlandırır. Film, De Niro'nun unutulmayan sempatik kahkaha sahneleriyle akıllara kazınmıştır. 1984'te tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olan Sergio Leone'nin unutulmaz eseri olan Once Upon A Time In America'da başrol oynar. 87'de ise aykırılığı ve Hollywood'a muhalifliğiyle tanınan yönetmen Alan Parker'ın dini korku - gerilim filmi Angel Heart ( Şeytan Çıkmazı ) 'nda Louis Cypher adlı esrarengiz bir sadist karakteri canlandırır. Film, özellikle De Niro'nun iki tane yumurtayı kırıp tabağın içine böldüğü sahneyle hatırlanmaktadır.
1988'de ise sürekli sert adam rollerinden sıkılan De Niro, Scent Of A Woman ( Kadın Kokusu ) ' nun yönetmeni Martin Brest'in çektiği polisiye komedi filmi Midnight Run'da prensiplerine bağlı, dürüst bir polisi canlandırır. Filmin kazandığı beklenmedik başarı, De Niro'nun her rolün adamı olduğunun kanıtı niteliğindedir. 1990'da ise sinema tarihinin en iyi filmlerinden olan ve kuşkusuz Scorsese'yle çektiği en iyi iş olan kült film Goodfellas ( Sıkı Dostlar ) ' da Ray Liotta ve Joe Pesci'yle başrolü paylaşır. Film ayrıca gerçek olaylardan uyarlanmıştır.  Film, tüm zamanların en iyi filmleri arasına girer ve en iyi filmler sıralamalarında halen ilk 10'da ki yerini korumaktadır. Yine 1990'da Penny Marshall'ın yönettiği ve gerçek olaylardan uyarlanan Awakenings ( Uyanışlar ) filminde otistik bir karakteri olağanüstü bir oyunculukla canlandırır ve En İyi Erkek Oyuncu dalında oscara aday gösterilir.  1991'de yine Scorsese ile çektiği fakat değeri pek fazla bilinmeyen yeniden çevrim Cape Fear ( Korku Burnu ) filminde Max Cady adlı psikopat tecavüzcüyü canlandırır ve En İyi Erkek Oyuncu dalında oscara aday gösterilir. 1993'te ilk yönetmenlik denemesi olan A Bronx Tale ( Günaha Davet ) ' i çeker ve yönetmenlikte de iddialı olduğunu kanıtlar. 1995'te ise yönetmen Michael Mann'ın polisiye kültü Heat'te karizmatik soygun ekibi lideri Neil'i canlandırır. Bu filmde ayrıca kariyeri boyunca hep karşılaştırıldığı bir diğer efsane aktör Al Pacino'yla başrolü paylaşır. Yine aynı yıl Martin Scorsese ile çektiği son film olan Casino ( Kumarhane ) ' de mafyanın Vegas'ta para kazanmak için Stardust kumarhanesinin başına getirdiği usta spor bahisçisi Sam Ace Rothstein karakterini canlandırır. Ayrıca film gerçek olaylardan uyarlanmıştır. 1996'da çok ses getiren The Sleepers ( Kardeş Gibiydiler ) filminde Father Boby adlı peder karakterini canlandırır ancak bu filmdeki rolü başrol olmamasına karşın yabana atılmaması gereken filmlerinden biridir. 97'de Reservoir Dogs ( Rezervuar Köpekleri ) ve Pulp Fiction ( Ucuz Roman ) gibi iki kült filmle adından sıkça söz ettiren ve Amerikan Bağımsız Sineması'na yeni bir hava kazandıran genç yönetmen Quentin Tarantino'nun üçüncü filmi olan Jackie Brown'da hafif salak ve saf eski mahkum Louis Gara'yı canlandırır. 1998'de kurt yönetmen John Frankenheimer'ın yönettiği hit aksiyon filmi Ronin'de ünlü fransız aktör Jean Reno ile başrolü paylaşır. 1999'da yeniden komediye dönen Robert De Niro geçtiğimiz aylarda hayatını kaybeden Harold Ramis'in yönettiği, bir nevi mafya parodisi olan Analyse That ( Anlat Bakalım ) filminde yeri geldiğinde sert olan, komik, sempatik ve çapkın mafya babası Paul Vitti'yi canlandırır. Filmin beklenmedik başarısı üzerine 2002'de bir devam filmi çekilir ve onda da De Niro aynı rolle karşımıza çıkar. 2003'te kendisine verilen AFI ( Yaşam Boyu Onur Ödülü ) ' nün ardından pek ses getirmeyen filmlerde boy gösteren Robert De Niro son olarak 2012'de yeni jenerasyonun en iyi yönetmenlerinden olan David O. Russel'ın yönettiği The Silver Linings Playbook filmindeki beyzbol fanatiği aile babası rolünde Cape Fear'dan beri tam 11 yıl sonra En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında oscara aday gösterilir ve seyircilere adeta ben daha ölmedim mesajı verir. Son olarak 2013'te yine çoğu Silver Linings Playbook'un ekibinin çektiği Oscar Adaylık 2013 rekortmeni olan suç filmi American Hustle ( Düzenbaz ) filminde acımasız mafya babası Victor Telligo rolüyle filmin sürprizi olarak son dakikalarda görünen De Niro David O. Russel'ın son filminde oynayacaktır. 


Baba 2 1974 

Taksi Soförü 1976

Kızgın Boğa 1980

Sıkı Dostlar 1990

Korku Burnu 1991

Heat 1995

Casino 1995


NOTLAR : 
  1. Francis Ford Coppola tarafından ilk Baba filmi için Sonny karakterine düşünülmüş hatta deneme çekimlerine katılmıştır.
  2. Taksi Şoförü filminde taksiciliğe alışmak için bir süre taksicilik yapmıştır. 
  3. Raging Bull ( Kızgın Boğa ) filminde Jake La Motta'nın filmin %90'ında boksör zamanlarını oynamıştır ancak 1980'deki 20 kilo almış hali içinde çekimler döneminde aynı zamanda 20 kilo da almış ve ne kadar disiplinli bir aktör olduğunu da göstermiştir. 
  4. Kızgın Boğa filminin çekimlerinde gerçek Jake La Motta kendisine rehberlik etmiş ve bir söyleşide : " Beni bir başkası bu kadar iyi canlandıramaz, Robert adeta benim bakışlarımı benim kadar iyi yapmıştır " . demiştir. 
  5. Robert De Niro'da Marlon Brando'nun oyunculuk hocası Stella Adler'den dersler almıştır. 
  6. Cape Fear filminde tecavüzcü karakterine benzemek için üst ön dişlerini içe doğru oydurmuştur. Bu da method oyunculuğun nasıl dibine vurduğunun göstergesidir.
  7. De Niro bir röportajında kendisini fiziksel olarak en zorlayan filmin 1978 tarihli Deer Hunter ( Avcı ) olduğunu söylemiştir. 


JACK NICHOLSON     1937 - 



Jack Nicholson gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olarak görülmektedir. Genellikle oynadığı nevrotik rollerle tanınmaktadır. 1969'da yakın arkadaşı Dennis Hopper'ın yönettiği Easy Rider filmiyle dünya çapında tanınan bir oyuncu haline gelmiştir. Ardından 1970'te Five Easy Peaces ( Beş Kolay Para ) adlı filmdeki performansıyla ilk En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığını elde eder. 1973'te The Last Detail filmindeki performansıyla ikinci adaylığını elde eder. Ardından 1974'te ünlü yönetmen Roman Polanski'nin efsanevi polisiye filmi Chinatown'da Faye Dunaway ile başrolü paylaşır ve üçüncü oscar adaylığını elde eder. Ve bu ödülü nihayet bir yıl sonra 1975 yapımı One Flew Over The Cuckoo's Nest ( Guguk Kuşu ) adlı Milos Forman filmindeki çılgın ve sempatik kaçak mahkum McMurphy karakteriyle kazanır. 1978'de yönetmenliğini yaptığı ilk film olan Goin South ( Güneye Yolculuk ) ' u çeker. 1980'de Stanley Kubrick'in yönetmenliğini yaptığı ve Stephan King'in aynı adlı romanından uyarlanan The Shining ( Cinnet ) filmindeki psikopat aile babası Jack Torrence rolüyle seyircinin gönlünde taht kurar ancak hiçbir ödüle aday dahi gösterilmez. Ancak bu filmdeki performansı hayranları tarafından her zaman ayrı bir yere koyulmaktadır. 1981'de ünlü oyuncu Warren Beatty'nin yönettiği biyografik Reds adlı filmde yan rollerde olmasına rağmen En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscara aday gösterilir. 1983'te ise ikici Oscar ödülünü Terms Of Endearment ( Sevgi Sözcükleri ) adlı filmdeki performansıyla kazanır. Filmde Shirley McCline ile başrolü paylaşır. 1985'te Katleen Turner ile başrolü paylaştığı komedi ile suç türlerinin başarıyla harmanlandığı Prizzi's Honor ( Prizziler'in Onuru ) filminde oynar ve yine En İyi Erkek Oyuncu dalında oscara aday gösterilir. Hemen ardından 1987'de ünlü aktrist Merly Streep ile başrolü paylaştığı Ironweed ( Sonsuz Matem ) filmiyle yine oscara aday gösterilir. 1989'da ünlü yönetmen oldukça ses getiren BATMAN yorumundaki unutulmaz Joker performansıyla yine adından oldukça söz ettirir. 1992'de Rob Reiner'in yönettiği A Few Good Men ( Birkaç İyi Adam ) adlı kült filmdeki Albay Nathan Jussep rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında yine oscara aday gösterilen Jack Nicholson 1997'de James L. Brooks'un yönettiği As Good As It Gets ( Benden Bu Kadar ) adlı filmdeki bunalım geçiren mutsuz yazar Melvin Udall rolüyle üçüncü oscarını kazanır. 2002'de genç yönetmen Alexander Payne'in yönettiği aile komedisi About Schmidt ( Schmidt Hakkında ) filmindeki performansıyla son kez oscara aday gösterilecek olan Jack Nicholson, 2006'da Martin Scorsese'nin iş yapan suç filmi Departed ( Köstebek ) ' te İrlandalı mafya babası Frank Costello'yu başarıyla canlandırır. Son olarak 2007'de Rob Reiner'in yönettiği Bucket List ( Şimdi Ya da Asla ) adlı filmdeki kanserli iş adamı rolüyle adından söz ettiren Jack Nicholson uzun yıllardır bir filmde oynamamaktadır. Son yıllarda artık epey hasta olduğu ve replik ezberleyemeyecek duruma geldiği konuşulmaktadır. 

Easy Rider 1969

Five Easy Pieces 1970 

Chinatown 1974

One Flew Over The Cuckoo's Nest 1975

The Shining 1980

Batman 1989 

A Few Good Men 1992

As Good As It Gets 1997

Departed 2006 


NOTLAR : 
  1. AFI ( Yaşam Boyu Onur Ödülü'nü en genç alan oyuncudur. ( 57 )
  2. 13 adaylıkla Oscara en çok aday gösterilen erkek oyuncudur.
  3. Kazandığı 3 oscarla erkeklerde Daniel Day Lewis'le zirveyi paylaşmaktadır. 
  4. Los Angeles Lakers fanatiğidir ve hiçbir maçını kaçırmamaktadır.
  5. Departed filminde canlandırdığı mafya babasının filmin sonunda FBI muhbiri olduğu ortaya çıkması karakterin yaratılırken gerçek mafya babası Whitey Bulger'dan esinlenildiğinin iddia edilmesine neden olmuştur. Whitey Bulger'da FBI muhbiriydi ve bu sayede işlediği suçları FBI kapatıyordu.
  6. Departed filminde, Leonardo DiCaprio ile konuştuğu bir sahnede ona ekibinde bir köstebek olduğunu söylemektedir ve orda ağzıyla köstebek taklidi yapar. O sekans tamamen Nicholson'ın doğaçlamasıdır ve inanılmaz derecede başarılıdır. 
  7. Genellikle nevrotik karakterleri canlandırmasıyla tanınmaktadır.
  8. Nevrotik rollerin bir diğer ünlü oyuncusu Dennis Hopper ile yakın arkadaştır. 
  9. The Shining'de ki meşhur kapı kırma sahnesi Kubrick tarafından 127 defa tekrar edilmiş ve bu alanda rekor kırmıştır. 




ANTHONY HOPKINS    1937



Anthony Hopkins, jenerasyonunun en iyi oyuncularından biri olarak görülmektedir. Ancak genellikle 80'li yılların sonlarından itibaren çevirdiği filmlerle hatırlanmaktadır. İlk olarak 1968'de Katherine Hepburn ve Peter O'Toole ile başrolü paylaştığı ve Anthony Harvey'in yönettiği The Lion In Winter adlı filmle ilk çıkışını yapan Hopkins, 70'li yılları ise pek fazla ses getirmeyen televizyon filmlerinde oynarak geçirir. Ancak 1978'de başarılı ve müthiş bir oyuncu kadrosuna sahip olan, Richard Attenborough'un yönettiği savaş filmi A Bridge Too Far'da yüzbaşı rolünü canlandırır. Filmde Sean Connery, Gene Hackman ve Michael Caine gibi kurt aktörler de rol almaktadır. Ayrıca film 3 dalda oscar ödülü kazanır. 1980'de ise kariyerinin en önemli ve iyi fimlerinden olan ve kült yönetmen David Lynch'in yönettiği The Elephant Man ( Fil Adam ) filminde Frederick Treves adlı ana karakteri canlandırır. Film aynı zamanda En İyi Yönetmen dahil 8 dalda Oscara aday gösterilir. 1984'te Mel Gibson ve geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz unutulmaz oyuncu Laurence Olivier'la paşrolü paylaştığı The Bounty adlı aksiyon işinde oynar. 1987'de 1 dalda Bafta ödülü kazanan biyofrafik drama filmi 84 Charing Cross Road'da Anne Bancroft ve Judi Dench ile başrolü paylaşır. Ve 1991'de sadece kendi kariyerinin değil sinema tarihinin en unutulmaz filmleri arasına giren korku gerilim başyapıtı, Jonathan Demme'nin yönettiği The Silence Of The Lambs ( Kuzuların Sessizliği) 'nde yamyam olan Profesör Hannibal Lecter rolüyle ilk En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kucaklar. 1992'de Emma Thompson ile Howard's End adlı filmde başrolü paylaşır. Ayrıca Emma Thompson bu filmdeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar kazanır. Yine aynı yıl büyük yönetmen Francis Ford Coppola'nın yönettiği ve Bram Stoker'ın aynı adlı eserinden uyarlanan Bram Stoker's Dracula'da kurgusal ünlü vampir avcısı Abraham Van Helsing'i klas bir oyunculukla canlandırır. Filmde modern zaman klasikleri arasına girer ve 3 dalda da Oscar kazanır. Yine 1992'de Charlie Chaplin'in hayatının anlatıldığı Chaplin adlı filmde yan rollerde yer alır. Film de En İyi Erkek Oyuncu dahil 3 dalda Oscara aday gösterilir. 1993'te Emma Thompson ile başrolü paylaştığı ve senenin ses getiren filmlerinden olan romantik drama The Remains Of The Day'de ana karakterlerden James Stevens'ı canlandırır. Bu filmdeki oyunculuğuyla kariyerindeki ikinci En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığını kazanır. Film ayrıca En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek ve Kadın oyuncu olmak üzere 8 dalda Oscara aday gösterilir fakat hiçbirini kazanamaz. Film ayrıca Uzak Doğu'lu yazar Kazuo Ishiguro'nun aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Aynı yıl bir çok filmde beraber çalıştığı Richard Attenborough'un yönettiği Shadowlands ( Gölge Topraklarda ) adlı biyografik filmde C.S . Jack Lewis karakterini canlandırır. Film, Jack Lewis ile Amerikalı şair Joy Greashem'ın gerçek aşk hikayesini anlatmaktadır. 1994'te ise 2000'li yıllarda yaptığı filmlerle kendine belli bir yer edinen yönetmen Edward Zwick'in yönettiği ve Brad Pitt'le başrolü paylaştığı Legends Of The Fall ( İhtiras Rüzgarları ) adlı romantik savaş filminde oynar. Film, 3 oğlunu annesiz büyük bir özveriyle büyüten William Ludlow'un öyküsünü anlatmaktadır. 1995'te ise Oliver Stone'un yönettiği ve Amerika Birleşik Devletleri'nin en tartışmalı ve en etkili devlet başkanı olan Nixon adlı biyografik politik filmde Richard Nixon'ı canlandırır ve En İyi Erkek dalında Oscara aday gösterilir. İki yıl sonra 1997'de Steven Spielberg'in yönettiği tarihi epik film Amistad'da son dönemin favori oyuncusu Matthew MacConaughey ve Djimon Hounsou ile başrolü paylaşır. Bu filmdeki başarılı oyunculuğu ile de En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscara aday gösterilir. 1998'de Midnight Run ( Geceyarısı Avı ) ve Scent Of A Woman ( Kadın Kokusu ) gibi başyapıtların yönetmeni Martin Brest'in yönettiği Meet Joe Black adlı gizemli drama filminde Brad Pitt ile başrolü paylaşır. Aynı yıl Martin Campbell'in yönettiği ve oldukça ses getiren The Mask Of Zorro ( Maskeli Kahraman Zorro ) 'da Anthonio Banderas ile başrolü paylaşır ve genç bir Zorro arayışında olan emekli Zorro'yu canlandırır. 2001'de Ridley Scott'ın yönettiği ve Kuzuların Sessizliği'nin devam filmi olan Hannibal'da efsanevi karakteri yeniden canlandıran Hopkins 2002'de son kez Red Dragon filminde Hannibal olarak geri dönecektir. 2005'te ise Roger Donaldson'ın yönettiği biyografik spor filmi The World's Fastest Indian'da oynar. Anthony Hopkins son yıllarda çizgi roman karakteri Thor'un filmlerindeki tanrı Odin karakteriyle adından söz ettirmektedir.

NOTLAR : 

  1. Genellikle etkili ingiliz aksanını muhteşem ses tonuyla süslemesiyle bilinmektedir.
  2. The Silence Of The Lambs ( Kuzuların Sessizliği )'nde sadece 16 dakikalık Hannibal performansıyla En İyi Erkek Oyuncu Oscarını kazanmıştır ve bu süre bir oyuncunun bir filmde en kısa gözüktüğü süre olarak rekor kırmıştır. 
  3. Robert De Niro ve Al Pacino ile aynı jenerasyondan olmasına rağmen 70'ler ve 80'lerde kült filmi yok denecek kadar azdır. 
  4. Genellikle 90'larda üst üste başarılı filmlerde oynamıştır. 
  5. Sir ünvanına layık görülen nadir İngiliz oyunculardan biridir.
  6. Oyunculuğa başlamadan önce 1966 yılında efsanevi aktör Richard Burton'u örnek alarak bir vals bestelemiştir ve bu vals 2014 yılında dünyaca ünlü Andre Rieu'nin orkestrası tarafından çalınmıştır.
  7. 6 yaşında piyano çalmaya başlamıştır. 


The Elephant Man ( Fil Adam )   1980

The Silence Of The Lambs ( Kuzuların Sessizliği )   1991

Bram Stoker's Dracula ( Drakula )    1992

Howard's End    1992

Nixon    1995




SEAN PENN    196O - 


Sean Penn, Amerikan Sineması'nın gelmiş geçmiş en etkili oyuncularından biri olarak gösterilir. 80''li yılların başlarından itibaren kariyerinde hızla yükselmye başlamıştır. 1982'de yönetmenliğini Amy Heckerling'in yaptığı liseli komedisi Fast Times At Ridgemont High School ( Ridgemont Lisesi'nde Hızlı Günler ) ' de Jennifer Jason Leigh ile başrolü paylaşır. 1983'te Rick Rosenthal'ın yönettiği suç filmi Bad Boys ( Ateşten Sokaklar ) ' da oynar. 1986'da 1992'de Glengarry Glen Ross ( Amerikalılar ) adlı ses getiren tiyatro oyununu perdeye uyarlayacak olan James Foley'in yönettiği ve büyük oyuncu Christopher Walken ile başrolü paylaştığı yine bir suç filmi olan At Close Range'de hatırı sayılır bir performans sergiler. 1988'de aksiyon ile suç türlerinin harmanlandığı ve ünlü aktör Dennis Hopper'ın yönettiği, Robert Duvall'la başrolü paylaştığı Colors ( Renkler ) ' i çevirir. 1989'da Brian De Palma'nın yönettiği Casuaities Of War ( Savaş Günahları ) adlı savaş filminde başrol oynar. 1990'da ise kariyerinin önemli filmlerinden olan State Of Grace ( Gangsterler Arasında ) ' da Gary Oldman ve Ed Harris gibi dev oyuncularla başrolü paylaşır. Filmde kendini bir anda yeraltı dünyasının acımasız gangsterleri arasında bulan Terry karakterini canlandırır. Ve 1993'te ise kariyerinin en iyi performanslarından birini sergilediği, Brian De Palma'nın yönettiği ve Al Pacino'nun da başrolünde yer aldığı Carlito's Way ( Carlito'nun Yolu ) ' nda kokain bağımlısı psikopat avukat David Kleinfeld karakteriyle büyük beğeni kazanır. Ayrıca bu filmdeki oyunculuğuyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Golden Globe ( Altın Küre ) ' ye aday gösterilir. 1995'te kariyerinde kariyerinde ilk kez Oscara aday gösterilmesini sağlayacak olan, aynı adlı bir kitaptan uyarlama olan ve deneyimli oyuncu Tim Robbins'in yönettiği Dead Man Walking ( Ölüm Yolunda ) adlı dram filminde ümitsizce idamını bekleyen mahkum Matthew Poncelet'i canlandırır. Filmde ayrıca Susan Sarandon'da başrol oyuncusu olarak rol almıştır. 1997'de efsane yönetmen David Fincher'ın yönetmenliğini yaptığı ve günümüzde kült olan gizem - gerilim filmi The Game ( Oyun ) ' da Michael Douglas ile başrolü paylaşır. Aynı yıl Oliver Stone'un yönettiği ve Jennifer Lopez'in de oynadığı suç filmi U Turn ( Kaybedenler ) ' de oynar. 1998'de ünlü yönetmen Terrence Malick'in yönettiği ve özellikle yıldızlarla dolu oyuncu kadrosuyla adından söz ettiren The Thin Red Line ( İnce Kırmızı Hat ) ' da oynayan Sean Penn, 1999'da ise Woody Allen'ın yönettiği komedi - drama filmi Sweet And Lowdown adlı filmde Woody Allen ve Samantha Morton ile başrolü paylaşır ve ikinci kez En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscara aday gösterilir. 2000'de başrollerinde Javier Bardem ve Johnny Depp'in oynadığı Before Nights Falls ( Karanlıktan Önce ) ' de yan bir karakteri canlandırır. Ardından 2001'de kızının vekaletini almak için canla başla uğraşan zeka geriliği olan baba Sam'i canlandırdığı I Am Sam ( Benim Adım Sam ) adlı filmdeki büyüleyici performansıyla üçüncü kez En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscara aday gösterilir. 2003'te yönetmenliğini Clint Eastwood'un yaptığı Mystic River ( Gizemli Nehir ) filmindeki kayıp kızını ararken karanlık yollara sapan sert baba Jimmy Markum'u canlandırır ve bu rolüyle nihayet yıllardır hakettiği En İyi Erkek Oyuncu Oscar heykelciğine kavuşur. Aynı yıl Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzales Inarritu'nun başyapıt niteliğindeki 21 Grams ( 21 Gram ) adlı filminde başrol oynar. Film, birbirlerini tanımayan insanların çeşitli olaylar dizisiyle hayatlarının keşismesi konulu filmlerin en iyilerinden biri olarak görülmektedir. Filmde ayrıca Benicio Del Toro ve Naomi Watts gibi yıldızlarda rol almıştır. 2007'de İran'da ki İslam Devrimi'ni bir kız çocuğun gözünden anlatan çarpıcı animasyon filmi Persepolis'te seslendirme yapar. Yine aynı yıl sisteme savaş açarak elindeki tüm imkanları elinin tersiyle iterek tek başına Amerika ve Meksika'nın kuzeyini dolaşan ancak 2 yılın sonunda zehirlenerek hayatını kaybeden gezgin Christopher McCandless'in hayatını anlatan Into The Wild'ın yönetmenliğini yaparak adından sıkça söz ettirir. Bu filmle yönetmenlikte de başarılı olduğunu kanıtlar. 2008'e geldiğimizde ise sinema tarihinin en iyi oyunculuklarından aynı zamanda da en cesur oyunculuklarından biri olarak gösterilen Milk adlı biyografik politik filmde Amerikan Siyaset Tarihi'nin ilk eşcinsel milletvekili olan Harvey Milk'i canlandırır ve En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü ikinci kez kazanır. 2013'te Gangster Squad adlı filmde efsanevi gangster Mickey Cohen'i canlandırır. Sean Penn son olarak 2015'te vizyona girecek olan suç filmi The Gunman'de oynayacaktır. Ve daha henüz vizyon tarihi belli olmayan The Last Face adlı filmin yönetmenliğini üstlenmiştir. 

NOTLAR : 
  1. Marlon Brando'dan sonra Hollywood'un en muhalif ismidir.
  2. Sol görüşlüdür ve bu yüzden zaman zaman kara listeye alınmıştır.
  3. Venezüellalı efsanevi lider Hugo Chavez ile yakın arkadaştı.
  4. Yönetmenlik de yapmaktadır.
  5. 1987 yılında anarşist düşünür ve yazar Charles Bukowski ile bir röportaj yapmıştır.
  6. Bir dönem Madonna ile evli kalmıştır. 










Carlito's Way    1993

Dead Man Walking    1995

The Game    1997

21 Grams    2001

I Am Sam    2001

Mystic River    2003

Into The Wild    2007

Milk    2008