27 Mart 2015 Cuma

KÜLT YÖNETMENLERİN DOĞUM GÜNLERİ


WES ANDERSON     1 MAYIS 1969


Wes Anderson'un En İyi Filmleri : 

RUSHMORE ( ÇILGIN LİSELİLER )     1998 



Kült yönetmenin Rushmore adlı filmi kendisinin ilk başyapıtı olarak görülmektedir. Ayrıca SOSYALİST SİNEMAYA'da göz kırpan bir film olan Rushmore, 1 dalda Altın Küre'ye aday gösterilmiştir. Film, Oxford başvurusu reddedilince eğitim sistemine isyan bayrağını çeken ve aynı zamanda öğretmeni bayan Rosemary'ye de aşık olan popüler öğrenci Max'ın hikayesini anlatmaktadır. Filmde yönetmenimiz Wes Anderson'ın fetish oyuncuları Jason Schwartzman, Bill Murray başrolleri paylaşmışlardır. 

THE ROYAL TENENBAUMS    ( TENENBAUM AİLESİ )   2001


Anderson bu filminde her biri birbirinden becerikli olan TENENBAUM ailesinin 20 yıl sonraki umulmadık buıluşmasını kendi tarzıyla seyirciye sunuyor. Film ayrıca yıldız oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Kurt aktör Gene Hackman, Bill Murray, Angelica Huston ve Owen Wilson dikkat çeken başlıca isimler olarak öne çıkıyor. Film ayrıca En İyi Orjinal Senaryo dalında Oscara aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır.

MOONRISE KINGDOM    2012



Yönetmenin tam anlamıyla zirve filmi olarak görülmektedir. Muhteşem mekanları, renkli karakterleri, absürd sahneleriyle 2012'ye damga vuran film En İyi Orjinal Senaryo dalında da Oscara aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır. Ayrıca Bruce Willis ve Edward Norton bu filmde rol alarak ilk defa bir Wes Anderson filminde rol almışlardır. Bill Murray ve Jason Schwartzman bu filmde de kendilerine yer bulmuşlardır. Film bir de En İyi Müzikal - Komedi dalında Altın Küre'ye aday gösterilmiştir. Filmin baş karakterleri olan iki çocuğu canlandıran Jared Gilman ve Kara Hayward'da samimi oyunculuklarıyla büyük beğeni toplamışlardır.

THE GRAND BUDAPEST HOTEL     ( BÜYÜK BUDAPEŞTE OTEL )    2014



Wes Anderson'ın bir diğer zirve filmidir. 6 dalda Oscara aday gösterilmiş, bunlardan 4 dalı kazanmıştır. Altın Küre'de de En İyi Müzikal Komedi dalında ödül kazanmıştır. Film, Büyük Budapeşte Oteli'nin iki savaş arasındaki misafirleri ve tanık olduğu olayları anlatmaktadır. Filmin her Anderson filmindeki masalsı muhteşem atmosferi, birbirinden absürd karakterleri, ince esprileri ve muhteşem oyuncu kadrosuyla yönetmenin Moonrise Kingdom'ı ile birlikte en iyi filmi olarak görülmektedir. Filmde Ralph Fiennes, Scarface ve Amadeus filmlerinden hatırladığımız emektar oyuncu F. Murray Abraham, Quantum Of Solace'ın karizmatik kötü adamı ve son dönem Fransız sinemasının ünlü oyuncusu Mathieu Amalric, Adrien Brody, Harvey Kietel, Willem Dafoe, Jude Law, Bill Murray, Edward Norton ve Tilda Swinton gibi rüya bir oyuncu kadrosu yer almaktadır.



FRANCIS FORD COPPOLA    7 NİSAN 1939



Coppola'nın En İyi Filmleri : 

THE GODFATHER PART 1     ( BABA 1 )     1972



The Godfather Part 1, çöküntüde olan Amerikan Sineması'nı ayağa kaldıran filmdir aynı bizdeki Eşkiya gibi. Sadece Amerikan Sineması'nda değil Dünya Sineması'nda özellikle hikaye anlatıcılığı bakımından çok ayrı bir yeri vardır. İlk film ve 1974'teki bölüm 2 tüm zamanların en iyi iki filmi arasında gösterilmiştir. İlk film 2008'e kadar dünyanın en iyi ve ünlü sinema internet sitesi IMDb'de TOP 250 listesinde 1 numarada kalmıştır. Film ayrıca Marlon Brando'ya ikinci En İyi Erkek Oyuncu Oscarını kazandırırken, günümüzün en iyi iki oyuncusundan biri olan Al Pacino'nun hayatımıza girmesine neden olmuştur. Filmin unutulmaz sahneleri saymakla bitmez ancak birkaç tanesini ekleyelim. Filmle ilgili daha birçok bilgiyi KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER  ve 20 BÜYÜK YÖNETMEN adlı başlıklarımda okuyabilirsiniz.

Marlon Brando'nun ilahlaştığı ilk sahne.

Michael'in meşhur restoran cinayetleri sahnesi.

Vaftiz Töreni ve aile liderlerinin öldürülmesi.


THE GODFATHER PART 2    ( BABA 2 )     1974


Bölüm 2, sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi devam filmi olarak anılmaktadır. Çoğu kişiye göre ilk filmden de iyidir. Marlon Brando'nun ayrılışının ardından Al Pacino'nun tam anlamıyla geminin kaptanı olduğu film En İyi Film, En İyi Yönetmen dahil toplamda 6 dalda Oscar ödülü kazanmıştır. Film 2 dönemde geçmektedir. İlk olarak babasının ölümünün ardından ailenin başına geçen küçük oğul Michael'ın yükselişi, diğer taraftan da baba genç Vito Corleone'un suça bulaşıp nasıl yükselişime tanık oluruz. Genç Vito Corleone'u da muhteşem bir Robert De Niro canlandırır. Michael'ın yılları 1958 - 1959 , genç Vito'nun hikayesi ise 1901 - 1920'li yılların sonlarına dek uzanır. Bölüm 2'nin en iyi sahneleri de aşağıdadır : 


Genç Vito'nun Don Fanucci'yi öldürmesi.



Michael'ın abisi Fredo'yu abilikten reddetmesi. 


Michael ve Kay'in tartışması. 




CONVERSATION   ( KONUŞMA )    1974


Conversation, Coppola'nın Godfather 2 ile aynı yıl çektiği bir başyapıttır. Böyle iki büyük filmi aynı yıla sığdırması da nasıl bir dahi olduğunun göstergesidir. Conversation ( Konuşma ) ,  bir dedektifin, müşterisi tarafından evli bir çifti takip etmesi ve konuşmalarını dinlemesi sırasında yaşanan olayları ve dedektifin geçmişiyle yüzleşerek giderek paranoyaklaşmasını anlatmaktadır. Dedektif Harry'yi emektar aktör Gene Hackman, kusursuz bir oyunculukla canlandırmıştır. Film de En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Ses olmak üzere toplam 3 dalda oscara aday gösterilmiştir. Film ayrıca Cannes Film Festivali'nde Büyük Jüri Ödülünü ve Altın Palmiye'yi kazanmıştır. 




APOCALYPSE NOW    ( KIYAMET )    1979


Apocalypse Now ( Kıyamet ) ,  Francis Ford Coppola'nın en muhteşem ve dönemin en epik filmlerinden biridir. Prodüksiyon olarak zamanının ötesinde olduğu bir gerçektir. Vietnam'a Albay Kurtz'ü öldürmeye gönderilen Amerikan askerlerinin hikayesinin anlatıldığı bu destansı film birçok yıldız oyuncuyu da kadrosunda barındırmaktadır. Filmde Marlon Brando, Robert Duvall, Martin Sheen, Harrison Ford, Dennis Hopper ve o dönemde çok genç olan ve tam 20 yıl sonra 1999'da Matrix'te oynayacak olan Lawrence Fishburne rol almaktadırlar. Film ayrıca stüdyoda değil Coppola'nın ısrarları nedeniyle gerçekten Vietnam'da çekilmiştir ve bu da oyunculara ve set çalışanlarına çok büyük zorluklar çıkarmıştır. Bu konuda daha detaylı bilgileri KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER adlı başlıkta okuyabilirsiniz. 
Filmin unutulmaz sahnelerinin kareleri : 

Helikopterlerin Vietnam kıyılarına doğru yaklaşması.

Helikopter saldırısı.




RUMBLE FISH   ( SİYAM BALIĞI )    1983


Rumble Fish ( Siyam Balığı ) , Coppola'nın önemli filmlerinden biridir. Mickey Rourke ve Matt Dillon gibi 80'ler ve 90'ların ikonlarını bize tanıtan film, mahallenin efsanesi olan abisinin peşinden giden Rusty James ve alkolik babasının hikayesini anlatmaktadır. Mickey Rourke abi rolünü oynamaktadır ancak filmde ismi yoktur, motorsikletli çocuk diye anılmaktadır. Filmde ayrıca Coppola'nın yeğeni olan Nicolas Cage'de küçük bir rolde oynamıştır. 




THE OUTSIDERS    ( SOKAKTAKİLER )    1983


The Outsiders ( Sokaktakiler ) , Coppola'nın aynı yıl çektiği Rumble Fish ile benzerlikler taşıyan bir gençlik trajedisi hikayesidir. Filmde C. Thomas Howell, Matt Dillon, Ralph Macchio, Patrick Swayze ve Tom Cruise oynamaktadır. Film ayrıca Tom Cruise'un ilk filmidir. 





THE GODFATHER PART 3    ( BABA 3 )    1990


The Godfather Part 3, ikinci filmden tam 16 yıl sonra çekilmiştir. Kadro tam olarak korunmuş ve yeni oyuncularda filme katılmıştır. Andy Garcia, Sofia Coppola, Joe Montegna Eli Wallach ve Bridget Fonda kadroya dahil olan yeni oyunculardır. Film, Michael Corleone'un yaşının ilerlemesinin ardından aile liderliğine varis arayışını ve gelişen olayları anlatmaktadır. Film vizyona girdiği dönem Vatikan öğesinin filmde ağır basmasıyla oldukça konuşulmuştur çünkü filmde gerçekte de olan İtalyan Mafyası - Vatikan ortaklıklarından bahsedilmektedir. Film 1979 - 1997 arasında geçmektedir. Ve filmde başlarda Michael'ın kızı Mary Corleone rolü için Winona Ryder düşünülmüştü. 





BRAM STOKER'S DRACULA    1992


Film, efsanevi yazar Bram Stoker'ın aynı adlı eserinden uyarlanmıştır. En iyi 5 vampir filminden biri olarak görülmektedir. Filmde Dracula'yı Gary Oldman, Van Helsing'i Antony Hopkins, Dracula'nın sonsuz aşkı Elisabeta'yı da 90'ların gözde aktristlerinden Winona Ryder oynamıştır. Film, kusursuz görselliği, yaşlı Dracula'nın muhteşem makyajı, Anthony Hopkins'in etkili oyunculuğuyla çok konuşulmuştur. 


Gary Oldman'ın kusursuz yaşlı Dracula makyajı.









QUENTIN TARANTINO    27 MART 1963



TARANTINO'NUN TÜM FİLMLERİ : 

RESERVOIR DOGS ( REZERVUAR KÖPEKLERİ )     1992



Reservoir Dogs, Tarantino'nun ilk filmidir ve gerçekten de yönetmenlerin en iyi ilk filmleri diye bir başlığımız olsaydı bu film de kesinlikle ilk sıralarda kendine yer edinirdi. Film, 6 kişilik bir soyguncu ekibinin başarısız soygunlarının sonrasını ve içlerindeki köstebeği arayışları esnasında yaşananları anlatmaktadır. Soyguncuların isimleri renklerle ifade edilmektedir. Bunlar :
Mr.White ( Harvey Kietel ) 
Mr. Orange ( Tim Roth ) 
Mr. Pink ( Steve Buscemi ) 
Mr. Blonde ( Michael Madsen ) 
Mr. Brown ( Quentin Tarantino ) 
Mr. Blue ( Edward Bunker ) 
 Soygun sırasında Mr. Brown ( Bay Kahverengi ) ve  Mr. Blue ( Bay Mavi ) polis tarafından öldürülür, Mr. Orange ( Bay Turuncu ) ise yaralanır. Mr. White ( Bay Beyaz ) , Mr. Orange ( Bay Turuncu ) , Mr. Pink ( Bay Pembe ) ve Mr. Blonde ( Bay Sarışın ) bir depoya sığınırlar ve aralarındaki gizli polisi aramaya çalışırlarken de seyirciye ekibin soygundan önceki tanışmaları kısaca gösterilir. Filmin bir çok kült sahnesi vardır. Bunlardan en ünlüsü ise Bay Sarışın'ın rehin alarak arabasının bagajına attığı polise depoda işkence yapması ve o esnada çalan Stuck In The Middle With You şarkısıdır. Bu sahnede Bay Sarışının dansı da döneminde oldukça ses getirmiştir ve oyuncusu Michael Madsen'i uluslararası statüye ulaştırmıştır.


Film, vizyona girdiğinde yer yerinden oynamış ve Quentin Tarantino uluslararası üne kavuşmuştur. Kült statüsüne yükseltilen film, Tarantino filmografisinin Pulp Fiction'dan sonraki en iyi filmi olarak görülmektedir.




PULP FICTION    1994



Pulp Fiction ( Ucuz Roman ) , yönetmen Tarantino'nun hemen hemen tüm hayranları ve eleştirmenler tarafından en iyi filmi olarak görülmektedir. Film, özellikle kusursuz kurgusu ve orjinal senaryosuyla adından söz ettirmiştir. Oscar Ödüllerinde En İyi Orjinal Senaryo dalında ödül kazanan Pulp Fiction, sinemanın en özel filmlerinden biridir. Film, iki kiralık katil, mafya babasından rüşveti alıp maçı kazanarak kazık atan bir boksör, kol saati, mafya babasının karısı Mia ile en sadık adamı Vincent'ın özel sırrı, iki serseri hırsızın bir restoranı soyması ve iki homonun boksör ve mafya babasını rehin alması üzerine kuruludur. Tarantino, filmin sonunu öylesine kusursuz birleştirmiştir ki adeta seyircilerin kafasında en ufak bir soru işareti kalmamasını sağlamıştır. Filmin en unutulmaz sahnesi ise Mia'yı canlandıran Uma Thurman ile Vincent'ı canlandıran John Travolta'nın dans sahnesidir.



Film her Tarantino filminde olduğu gibi kanın gövdeyi götürdüğü, bir sürü büyük oyuncunun buluştuğu, alakasız sohbetler içeren, ayak sahneleri ve sohbetleri içeren, kısacası bir tam bir Tarantino filmidir. Ayrıca bu filmle beraber kaybolmaya başlayan John Travolta'da tekrar kendini bulmuş, kariyerinde küllerinden doğmuştur. Filmle ilgili eleştiriler ve birçok ayrıntıyı KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER başlığında okuyabilirsiniz.



JACKIE BROWN    1997



Jackie Brown, Tarantino'nun filmografisindeki en durgun ve en az kan olan filmdir. Ancak kadrosunda Robert De Niro gibi bir devi bulundurması boş bir Tarantino işi olmadığının göstergesidir. Film, uçak hostesliği yapan Jackie Brown adlı kadının eline geçen uyuşturucudan sonra başına gelenleri anlatmaktadır. Uyuşturucunun peşindeki iki eski suçlu olan Ordell ( Samuel Jackson ) ve Luis Gara ( Robert De Niro ) , peşlerindeki dedektif Ray Nicolette ( Michael Keaton ) ve hostese aşık olan emlakçı Max Cherry ( Robert Forster ). Filmde ayrıca efsanevi aktör Henry Fonda'nın torunu, Peter Fonda'nın da kızı olan Bridget Fonda da rol almıştır. Ayrıca bu filmin Tarantino'nun siyahilerden bir özrü olduğu da ileri sürülmektedir. Rezervuar Köpekleri ve Pulp Fiction'da çok fazla ırkçı küfür ve siyahi karakterlerin tecavüz ve acımasızca öldürülmeleri o dönemlerde gözlerden kaçmamış ve hayli tepki almıştı. Filmin en sevilen sahnelerinden biri De Niro'nun Bridget Fonda'yı öldürdüğü ve Samuel Jackson'un da De Niro'yu öldürdüğü sahnelerdir.

Luis Gara Melanie'yi öldürüyor.


Ordell Luis Gara'yı öldürüyor.



KILL BILL VOLUME 1 & 2 : 2003 - 2004


Kill Bill, Tarantino'nun ilk seri filmi olma özelliğini taşır. Ayrıca Jackie Brown'un kötü olmadığı halde Reservoir Dogs ve Pulp Fiction'un gölgesinde kalmasından sonra yönetmenin Kill Bill'le oldukça görkemli bir şekilde sinemaya dönmesi de o dönemde sinemaseverleri epey heyecanlandırmıştı. Film, üyesi olduğu kiralık katil ekibi tarafından düğün gününde davetliler ve kocası dahil öldürülen Bride ( Gelin ) 'in ölümden kurtulup tüm üyelerden intikam almasını anlatmaktadır. İki film de çok beğenilmiş ve kült statüsüne yükselmiştir. Ancak ilk film ikinci filme göre daha deli dolu ve bol kanlıdır. Özellikle son savaş sahneleri gerçekten dillere destandır. 


Filmin ayrıca anime olarak çekilen sahneleri de çok başarılıdır. Tarantino, Japon çizgi filmlerinin toplu adı Anime'e duyduğu hayranlık ilk filmde kendini göstermiştir. İlk filmden hemen bir yıl sonra 2004'te ise ekibin kalan üyelerini öldürüp intikamını tamamlamayı amaçlayan Bride'ın öyküsü ve kurtulduktan sonraki kılıç eğitimi de paralel olarak anlatılır. Sonuç olarak iki film de Tarantino'nun filmografisinin en önemli filmleridir. Bu filmde de Tarantino daha önce çalıştığı birkaç oyuncuyla çalışmıştır. Ayrıca filmle ilgili daha kapsamlı bilgileri KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER başlığında okuyabilirsiniz.  Bunlar : 
Uma Thurman - PULP FICTION
Michael Madsen - RESERVOIR DOGS




GRINDHOUSE :  PLANET TERROR - DEATH PROOF  2007


Grindhouse, Quentin Tarantino'nun yakın arkadaşı Robert Rodriguez ile aynı anda çektiği iki ayrı filmdir. Bunlardan ilki Planet Terror ( Dehşet Gezegeni )'dir. Planet Terror'da dünyayı istila etmeye başlayan yaratıklarla bir grup insanın mücadelesine tanıklık ederiz. Death Proof'ta ise kadınları arabasına davet ederek kaza yapıp kadınları öldüren bir seri katilin son kurbanlarının kendinden daha belalı çıkışları ve onlarla olan mücadelesini izleriz. Ancak bu iki film aslında Tarantino filmografisinin en vasat filmleri olarak gösterilir. Sadece popcorn ve eğlence isteyenler için önerilen filmler olmuşlardır. Gene de Death Proof ( Ölüm Geçirmez ) daha bir izlenilirliği olan bir film gibi geliyor bana o yüzden onun bir adım önde olduğunu düşünüyorum. Ayrıca daha sonra bir söyleşide bu filmerin hata olduğunu açıklamıştır. Ve Death Proof ( Ölüm Geçirmez )'in son kovalamaca sahnesi taraflı tarafsız herkesin büyük beğenisini kazandığını da ekleyelim. 



INGLOURIOUS BASTERDS ( SOYSUZLAR ÇETESİ )    2009
Inglourious Basterds ( Soysuzlar Çetesi ), Tarantino'nun Grindhouse'taki başarısızlığının ardından yeniden bir başyapıtla dönerek ekranı ateşe verdiği filmdir. Hitler Almanya'sında geçen hikaye bir katliamdan son anda kurtulan yahudi bir ailenin kızı olan Shosanna'nın intikam amacıyla Berlin'e gidişini ve sonrasında yaşanan olayları anlatmaktadır. Filmde ayrıca bir sene önce 2008'de The Hunger adlı filmle adeta kariyer patlaması yapan Michael Fassbender'de rol almıştır. Filmin özellikle SS subayların masada sohbet ederken bir anlaşmazlık sonucu birbirlerini öldürdüğü sahnesi en sevilen sahnelerden biri olmuştur. 


Bununla birlikte bu filmle birlikte Christopher Waltz adlı bir aktörle tanıştı sinemaseverler. Waltz filmin kötü adamı SS Subayı Lando rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. Ayrıca filmde Waltz'ın yanı sıra Brad Pitt, Melaine Laurent, Diane Kruger, Daniel Brühl ve Eli Roth'da rol almıştır. Ayrıca filmde sıkı bir faşizm eleştirisi vardır ve Hitler'in delik deşik edildiği sahne de oldukça konuşulmuştur. 




DJANGO UNCHAINED ( ZİNCİRSİZ )    2012


Django Unchained, ( Zincirsiz ) , Tarantino'nun çektiği son filmdir. 2013'te çok konuşulmuş ve olumlu eleştiriler almıştır. Ve çoğu kişi de filmin bir başyapıt olduğu konusunda hemfikirdir. Ayrıca film Tarantino'nun çektiği ilk western filmidir. Yeni oyuncusu Christopher Waltz ile bu filmde de beraber çalışmış ve Waltz yine aynı dalda Oscar kazanarak iki de iki yapmıştır. Film, Django adlı zenci kölenin, ödül avcısı Doktor King Shultz tarafından kurtarıldıktan sonra birlikte karısı Boomhilda'yı kurtarmaya çalışırken ki maceralarını anlatmaktadır. Yan rollerde Leonardo Dicaprio Tarantino'nun fetish oyuncusu Samuel L. Jackson, Kerry Washington oynamaktadırlar. Filmin en sevilen sahnelerinden biri olaraksa King Shultz ve Django'nun kasabada bir barda bira içerken, Schultz'un kasabanın rütbeli kişilerini bir bir öldürerek hepsinde bir laf kalabalığı yaparak kendilerini kurtardığı esprili sahne gösterilebilir. 



















2 Mart 2015 Pazartesi

EN İYİ KİTAP UYARLAMALARI VE BİYOGRAFİK FİLMLER


BLOW    2001



George Yung ailesinden ayrılarak California'ya taşınınca aklında tek bir şey vardır : 
Düzenli para kazanacağı bir iş bulmak ve hayatını yerine koymak. Aniden uyuşturucu ticaretine bulaşmasıyla milyonlarca dolar para kazanacak ancak ailesini birarada tutması da gittikçe zorlaşacaktır. George Jung bir diğer efsanevi uyuşturucu baronu Pablo Escobar ile aynı dönemlerde işin içinde olması sebebiyle birkaç yıl onunla ortak çalışmıştır. Filmde de kısa bir süre de olsa Escobar gözükmektedir ve kendisini Cliff Curtiz canlandırmıştır. George Jung'u Johnny Depp, güzeller güzeli karısı Mirtha'yı da Penelope Cruz canlandırmıştır. Babası Fred Yung'ı da kurt aktör Ray Liotta canlandırmıştır. Film George Yung'un kariyerinin başından yakalanışına kadar olan zamanı başarılı bir şekilde anlatıyor.




THE GODFATHER PART 1    1972



The Godfather ( Baba ) , 1969 yılında İtalyan yazar Mario Puzo tarafından yazılmış bir suç romanıdır. Puzo, Amerika'ya göç eden gerçek Five Crime Families ( 5 Suç Ailesi ) ' ni romanına farklı isimler vererek uyarlamıştır. Bunlar :
Corleone 
Barzini
Stracci
Cuneo
Tataglia ' dır. Filmde ve romanda Corleone ailesinin Don'u Vito Corleone ve Corleone ailesinin diğer ailelerle olan mücadelesi anlatılır. Roman uzun bir süre Bestseller olmuş, çok konuşulmuştur. 1971'de Coppola romanın filmini yapmaya karar vermiş ve Puzo ile görüşmeye başlamıştır. Filmin açılışında Mario Puzo's Godfather yazması bizzat yönetmen Francis Coppola'nın fikridir çünkü filmi yaparken sürekli Puzo'yla irtibat halinde çalışmışlardır. Vito Corleone rolü için başından beri ikon oyuncu Marlon Brando'yu düşünmüş, ancak yapım şirketi Paramount Pictures'ın yöneticilerini ikna etmesi hayli zor olmuştur. Asıl zorluk ise en önemli karakterlerden Vito'nun en küçük oğlu rolünde o zamanlar ünlü olmayan sıradan bir Broadway oyuncusu olan Al Pacino'nun düşünülmesidir. O konuda da yöneticileri ikna ettikten sonra filmin çekimleri başlamış ve 1972'de gösterime girmiştir. Gösterime girdiğinde adeta yer yerinden oynamıştır. Günümüzde hala yapılan en iyi film listeleri ve anketlerinde her zaman Citizen Kane ( Yurttaş Kane ) ve Shawsank Redemption ( Esaretin Bedeli ) ile birlikte en üst sıralarda yer almıştır. 1975'te kült korku filmi Jaws gösterime girene kadar hasılat rekorunu elinde tutan Godfather taraflı tarafsız tüm sinemaseverler için hep başka bir yerdedir ve öyle de olacaktır. Ayrıca film En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu dahil olmak üzere 3 dalda Oscar ödülü kazanmıştır. Filmin yapım aşamasında yaşanan zorlukları ve daha birçok ilginç detayı öğrenmek için bloğun Kült Filmlerle İlgili İlginç Bilgiler adlı başlığını ziyaret edebilirsiniz. Merak edenler için gerçek 5 suç ailesinin isimleri de şunlardır :
Gambino
Lucchese
Genovese
Bonanno
Colombo ' dur.  

Francis Ford Coppola ( soldan ikinci ) , Mario Puzo ( en solda ) Paramount yöneticileriyle görüşmede. 



THE GODFATHER PART 2    1974


The Godfather Part 2 ( Baba 2 ) , ilk filmin müthiş başarısının ardından Marlon Brando haricinde aynı kadroyla 1974'te çekilmiş serinin ikinci filmidir. Devam filmlerinin kötü olma özelliğini yıkan nadir devam filmlerinden biridir. Ve hatta ilk filmden iyi olduğunu düşünenlerin sayısı da hiç az değildir. İkinci film iki dönemde geçmektedir. Vito'nun ölümüyle birlikte Don'luğa yükselen en küçük oğul Michael Corleone'un yükselişi ve 1901'den 1920'lerin ortalarına kadar olan ailenin kurucusu genç Vito Corleone'nin mafya babası olup yükselişi. İlk filmde Marlon Brando'nun gölgesinde kalsa da oyunculğuyla övgü alan Al Pacino, ikinci filmde ipleri artık tamamen eline almış ve tüm zamanların en iyi oyunculuklarından birini sergilemiştir. Genç Vito Corleone rolünde Robert De Niro'da yalnızca 45 dakikalık bir oyuculukla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscarını kazanmıştır. Al Pacino ise En İyi Oyuncu dalında aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır. Film bu ödüller dahil toplam 6 dalda Oscar kazanmıştır ve Oscar sayılarında ilk filmi sollamıştır. Filme yeni oyuncularda katılmıştır. İlk filmde Corleone ailesinin Caporegime ( çete reisi ) ' i olan Peter Clemenza'nın ölümüyle bu görevi üstlenen Frank ( Frankie ) Pantengeli rolüyle Michael V. Gazzo, aynı zamanda Al Pacino'nun oyunculuk eğitmeni olan ve method oyunculuğun fikir babalarından olan Lee Strasberg ise Corleone ailesinin yeni düşmanı Hyman Roth karakteriyle karşımıza çıkmıştır. Ayrıca Roth'un Sicilyalı habercisi Johnny Ola rolünde de yakın geçmişte efsane mafya dizisi The Sopranos ( Soprano Ailesi ) dizisinde Uncle Jun ( Jun Amca ) rolüyle hafızalara kazınan oyuncu Dominic Chianese rol almıştır. 

Francis Coppola ve Mario Puzo ikinci filmin setinde.

Genç Michael Corleone rolünde Al Pacino.

Genç Vito Corleone rolünde Robert De Niro.




INTO THE WILD    2007


Into The Wild, 2007 yılında Sean Penn tarafından çekilmiş gerçek bir hayat hikayesidir.
1968 doğumlu Christopher McCandless, oldukça iyi halli bir ailenin oğludur. 1990 yılında Amerika'nın köklü üniversitelerinden Emory Üniversitesi'nden mezun olduğunda aklında tek bir düşünce vardı:
Tamamen bağımsız, tek başına, teknoloji ve global dünyadan uzaklaşarak California turuna çıkmak. MacCandless bu hayalini gerçekleştirmek için önce tüm ailesini ve arkadaşlarını terkeder, yanına bir çanta, kendisini idare olabilecek bir kamyonetle yola çıktı. Kamyonetinin yolda kalmasıyla artık tam 2 yıl boyunca yürüyerek, kano kullanarak ve otostop çekerek yaşamını sürdürecektir. 1992'de Alaska'nın Fairbanks şehrinde terkedilmiş bir otobüse yerleşti. Ancak dönmeyi planladığında bir sorun vardı. Nehir yükselmişti ve bu Chris'in yürümesine ve ava çıkmasına engel oluyordu. 18 Ağustos 1992'de ölmeden önce bıraktığı son notta : 
" Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden Tanrı'ya müteşekkirim. Hoşça kalın, Tanrı hepinizi kutsasın. " yazıyordu. 
1996 yılında Jon Krakauer, MacCandless'in 2 yıllık gezisini Into The Wild adıyla kitaplaştırdı. 2007'de de Sean Penn aynı adla filme çekmiştir. MacCandless'i genç aktör Emile Hirch canlandırmıştır. 

MacCandless'in ölmeden önce çekilmiş meşhur son fotoğrafı. 





GOODFELLAS    1990 


Goodfellas 1990 yılında efsane yönetmen Martin Scorsese tarafından yazar Nicholas Pileggi'nin WiseGuy adlı kitabından beyazperdeye uyarlanmıştır. Film 1955 yılından 1980'e kadar olan 25 yıllık bir dönemi kapsar. 1955'te henüz 15-16 yaşında olan Henry Hill'in mafya içine nasıl girdiği, nasıl yükseldiği ve sonunda yakalanarak nasıl FBI muhbiri olduğu anlatılmaktadır. Kitabın ve filmin yanı sıra Henry Hill gerçek bir gangsterdir ve Amerika'da ki Luchesse Suç Ailesi adına çalışmıştır. 60'lı yıllardan 70'lerin ortalarına kadar işleri çok iyi gitmiş ve yükselmiştir ancak 1980'de narkotik tarafından yakalanmış, birlikte çalıştığı herkesin adını vermesi karşılığında hapis yatmayarak FBI'ın kendisine ayarladığı gizli bir evde 2012'de ki ölümüne kadar yalnız başına yaşamıştır. Filmde kendisini Ray Liotta, en iyi iki arkadaşları Jimmy Burke ve Tommy DeSimone'de soyadları değiştirilerek Jimmy Conway ve Tommy Devito olarak filmde yer almışlardır. Conway'i Robert De Niro, Devito'yu da filmdeki oyunculuğuyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanan Joe Pesci oynamıştır. Film, vizyona girdiği andan itibaren her zaman en iyi filmler listelerinde ilk 10'da yer almış ve kült statüsüne yükselmiştir. Filmde ayrıca Amerika tarihinde yaşandığı 1978 yılında bomba etkisi yaratan Lufthansa Havaalanı soygunu da işlenmiştir. Soygunun fikir babası bizzat Jimmy Burke ve Henry Hill'di. Filmin çekimleri sırasında Ray Liotta gerçek Henry Hill'le görüşmüş ve rol için tavsiyeler almıştır. 

Gerçek Henry Hill ( solda ) ve kendisini canlandıran Ray Liotta ( sağda ) .






THE WOLF OF WALL STREET    2013


The Wolf Of Wall Street ( Para Avcısı ) , Wall Street borsacısı Jordan Belfort'un kendi kariyerini yazdığı otobiyografik bir kitaptır. Yönetmen Martin Scorsese, 2013'te bu kitabı aynı isimli filme çekmiştir. Genç borsacı Jordan Belfort, Wall Street'e geldiğinde aklında bir tek şey vardır. O da zengin olup karısıyla rahat bir hayat yaşamak. Ancak giderek Wall Street'te yükselmenin belli kuralları olduğunu öğrenecektir : 
Kokain 
Yolsuzluklar
Kadınlar. 

Scorsese, Dicaprio ve Margot Robbie'ye sette direktif veriyor. 

Belfort çok geçmeden olağanüstü ikna ve pazarlık yeteneğini kullanarak Wall Street'ten tamamen bağımsız olacak olan ve tamamen kendine ait olan Stratton Oakmont adlı şirketi 1985 yılında kuracak ve paraya para demeyecektir. Ancak tüm bunların bedelleri olacak ve kötü alışkanlıklar edinecektir. Kokain ve hap bağımlılığı ve seks bağımlılığı gibi. Belfort 1996 yılında FBI tarafından yakalanmış ve muhbirlik yapması karşılığında 22 ay hapis cezası ve 200 milyon dolar kefaret ile kurtulmuştur. Muhteşem filmde ise kendisini Leonardo Dicaprio, güzeller güzeli ikinci karısını ise Margot Robbie oynamıştır. Ayrıca Dicaprio bu filmdeki olağanüstü oyunculuğuyla 5. kez Oscara aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır. 





BOY'S DON'T CRY    1999


Boy's Don't Cry ( Erkekler Ağlamaz ) , 1993'te trans olduğu anlaşılınca arkadaşları tarafından öldürülen Brandon Teena'nın gerçek hikayesidir. Filmi kadın yönetmen Kimberly Pierce yönetmiştir. Film, gerçekten çok cesur ve gerçekçidir. Gerçekçiliğine en büyük katkı ise kusursuz Teena'yı canlandıran ve büyüleyici performansıyla Oscar ve Altın Küre'de En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini kazanan Hilary Swank'a aittir. Brandon, erkek olduğu halde kız gibi giyinmekte ve onlar gibi olmayı sevmektedir ve sırrını kimsenin bilmemesi için büyük çaba harcamaktadır. Bir gün Lana Tisdal adlı bir kız ve onun arkadaşlarıyla tanışır. Başta onlarla çok iyi anlaşmakta ve onlarla yaşamaktadır. Ayrıca Lana ile de son derece özel bir ilişki yaşamaktadırlar. Ancak gerçek ortaya çıktığında herşey çığırından çıkacaktır. Brandon'ı tecavüz edip öldüren Tom Nissen ve John Lotter ise ömür boyu hapis cezalarını çekmektedirler. 


Gerçek Brandon ve sevgilisi Lana Tisdel. 





RAGING BULL    1980


Raging Bull, 1980'de Martin Scorsese'nin yönettiği ve yine favori oyuncusu Robert De Niro'nun olduğu biyografik spor filmidir. Bu filmde ayrıca sonradan 2 filmde de yer alacak olan Joe Pesci'de rol almaktadır. Film, 30'lu yılların sonundan 60'lara kadar profesyonel boksör olan Jake Lamotta'nın spor kariyerini ve kişisel hayatını anlatmaktadır. Filmdeki olağanüstü oyunculuğuyla Robert De Niro Oscarda En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanmıştır. Ayrıca Martin Scorsese'de En İyi Yönetmen dalında Oscara aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır. Filmde, Jake Lamotta'nın boksörlük kariyerinden yanısıra özel hayatı daha çok ilgi çekmektedir çünkü kendisi filmde de gösterildiği gibi karısını kendi öz erkek kardeşinden kıskanacak kadar kıskanç biriydi. Aşağıdaki sahne Lamotta'nın kardeşini karısıyla ilişki yaşadığına dair şüphe üzerine soru sorduğu ve filmin favori sahnelerinden biridir. 


Filmde boksörlük dönemleri siyah - beyaz , emeklilik yılları ise renkli kamerayla çekilmiştir. Bu tekniğinde filmin başarısına olumlu katkı sağladığı yadsınamaz. Ayrıca film çekimleri süresince gerçek Jake Lamotta, sette bulunup Robert De Niro'ya danışmanlık yapmış, rolü konusunda yardımcı olmuştur. Filmden sonra bir söyleşide ise La Motta :
" Beni Robert De Niro'dan başkası bu kadar iyi canlandıramazdı. Özellikle benim sinirlendiğim zamanlar yüzümde oluşan ifadeyi çok başarılı şekilde yapmıştır. " diyecektir.

Sette dövüş sahnesi çekiliyor. Gerçek Lamotta ( ortada beyaz tişörtlü ) , Martin Scorsese ( sağdan ikinci ) 

Gerçek Lamotta De Niro'ya rolüyle ilgili tüyo veriyor.

Gerçek Lamotta ( solda )  ve Robert De Niro'nun Lamotta'sı ( sağda ) .

Ayrıca film, Martin Scorsese'nin Goodfellas ve Casino filmlerinde kullandığı ortadan ve sondan başlama tekniğini kullandığı ilk filmdir.Filmin bir diğer dikkat çekici tarafı ise Robert De Niro'nun emeklilik yılları için 20 kilo alması ve böksörlük yılları içinde o kiloyu verip üstüne kas yapmasıdır. Bu anektod'da De Niro'nun method oyunculukta nasıl sınır tanımadığının göstergesidir.
Filmin açılış sahnesi. Emekli ve yaşlı Jake Lamotta.



SERPICO    1973


Frank Serpico, 1972'de polislikten emekli olmuş olan ve dürüstlüğüyle Amerika'da teşkilatın efsaneleri arasına adını yazdırmış bir adamdır. 1973 yılında yazar Peter Maas tarafından polislik kariyeri kitaplaştırılmış ve Serpico adıyla raflardaki yerini almıştır. Uzun süre bestseller olan kitap yine aynı yıl 12 Angry Man ( 12 Kızgın Adam ) 'ın yönetmeni Sidney Lumet tarafından filme çekilmiştir ve Frank Serpico'yu Al Pacino canlandırmıştır. Serpico, polis olduğu andan itibaren teşkilattaki yozlaşmayı ve rüşveti farketmiş, engellemeye çalışmış ve son olarak da medya aracılığıyla konuyu yargıya taşıyarak bulaşmış olan tüm arkadaşlarını ve amirlerinin ismini vererek teşkilatın en yüksek nişanı olan şeref madalyasına layık görülmüştür. Mahkemeden bir süre önce de bir uyuşturucu operasyonunda da bu yaptıkları yüzünden meslektaşları tarafından ön saflara itilmiş ve yüzünden vurulmuştur. Arkadaşları olay yerinden uzaklaşmış, apartmanda oturan bir kişi ambulansı çağırarak Serpico'nun hayatını kurtarmıştır. Serpico bu olayın hemen ardından emekli olmuş ve İsviçre'ye giderek 1980'e kadar orada kalmıştır. Ayrıca filmin öncesinde ve çekimler sırasında da Al Pacino'yla sık sık buluşmuş ve kendisine danışmanlık yapmıştır. Ayrıca Pacino bu filmdeki oyunculuğuyla da oscarda ilk En İyi Erkek Oyuncu adaylığını kazanmış ancak ödülü kazanamamıştır. Ayrıca Al Pacino film boyunca değişik saç stilleri ve tarz kıyafetleriyle adından sıkça söz ettirmiştir.






Al Pacino ( solda ) , gerçek Frank Serpico ( sağda ).



REQUIEM FOR A DREAM    2000


Requiem For A Dream ( Bir Rüya İçin Ağıt ) aynı adla 1978'de ilk defa yeraltı edebiyatının tanınmış ismi Hubert Selby J.R tarafından yazılmıştır. 2000 yılında ise o zamanlar adlı bağımsız filmiyle adını duyuran genç yönetmen Darren Aronofsky tarafından çekilmiştir. Film hiç Oscar kazanamamasına karşın kendine özel bir hayran kitlesi edinmiş ve bu kitleyi zaman geçtikçe arttırmıştır. Aronofsky kitabı okuduktan sonra yazdığı bir önsözün kısa bir bölümünde şöyle yazmıştır : 
Romanın kahramanı Sara değildi. Harry'de. Ne Tyrone, ne de Marion. Kahraman, karakterlerin düşmanıydı : BAĞIMLILIK. Bu kitap bağımlılığın insan ruhu karşısındaki zaferinin bir manifestosu. Ben de filmi gözümde bir canavar filmi olarak canlandırmaya çalıştım. Tek fark, canavarın fiziksel suretinin olmamasıydı. Canavar karakterlerin derinliklerinde yaşıyordu sadece. " DARREN ARONOFSKY 

Aronofsky'nin muhteşem filmi roman kadar ses getirmiş ve en iyi kitap uyarlamaları listelerinde her zaman en üst sıraları kendine yer edinmiştir. Her zaman bir başka efsane roman ve film olan TRAINSPOTTING ile karşılaştırılmıştır. İkisi de bağımlılık üzerine yapılmış çok güçlü eserlerdir. Film, televizyon bağımlısı yaşlı anne Sara Goldfarb, eroin bağımlısı oğlu Harry, Harry'nin sevgilisi Marion ve torbacı arkadaşları Tyrone'un hızlı yükseliş ve son derece vurucu çöküşlerini anlatmaktadır. Darren Aronofsky filmi o kadar kendine özgü bir üslupla çekmiştir ki filmin bu kadar unutulmaz oluşu kesinlikle Aronofsky'nin kusursuz kamera kullanımından kaynaklanmıştır. Filmin detaylı eleştirisini bloğun KARIŞIK FİLM ELEŞTİRİLERİ adlı başlığında bulabilirsiniz. 
Ayrıca Aronofsky filmi nasıl çekmek istediğini şu cümlelerle anlatmıştı : 
" Amacım bir hız treni yapmaktı ama bildiğiniz hız trenlerinden değil. Yolun sonunda son sürat bir duvara çarpan hız treni. "  



TRAINSPOTTING    1996 



Trainspotting ilk olarak 1993'te İskoç yazar Irvine Welsh tarafından yazılmış EROİN romanıdır. Roman, hep bir diğer efsane bağımlılık romanı Requiem For A Dream ile karşılaştırılmıştır. Roman, Edinburgh'ta eroin müptelası olan 5 arkadaşın hikayesini anlatmaktadır. Roman ayrıca yazar Irvine Welsh'in henüz ilk romanı olmasına karşın kült statüsüne yükselmiştir ve Welsh'in ustalık eseri olarak nitelendirilmiştir. 

Ardından 1996'da İngiliz yönetmen Danny Boyle tarafından filme çekilmiş ve film de en az roman kadar efsaneler arasına girmiş ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscara aday gösterilmiştir. Ayrıca film sinema tarihinin en iyi son dönem İngiliz filmi olarak gösterilmektedir. Bir diğeri ise yine aynı yıl çekilen This Is England ( Burası İngiltere ) 'dir. Filmin başrol oyuncusu Ewan McGregor, bu filmin ardından dünya çapında tanınır bir oyuncu olmuştur. Ayrıca Danny Boyle ile bu filmden 2 sene önce 1994'te Shallow Grave ( Mezarını Derin Kaz ) adlı filmde de beraber çalışmış ve sıkı arkadaş olmuşlardır. Ancak 2000 yılında Boyle, yine bir uyuşturucu hikayesi olan The Beach ( Kumsal ) için McGregor ile anlaşmış ancak aniden Leonardo Dicaprio'da karar kılmış ve onu oynatmıştır. Bu olaydan sonra ikili uzun süre konuşmamış ancak şimdi Trainspotting'in devamı olan Porno'da tekrar birlikte çalışacakları konuşulmaktadır. Filmin bazı sahneleri gerçekten çok başarılı olmuştur. Bunda da yönetmen Boyle'un kusursuz kamera kullanımı ve filmin kurgusunun desteği olduğu yadsınamaz bir anekdoddur. 


Bu sahne filmin çekim tekniği olarak en sevilen ve unutulmayan sahnelerinden biridir. Ana karakter Renton, eroini bıraktıktan uzun bir süre sonra tekrar bir vuruş yapar ve düşüp bayıldığı kırmızı halı da onunla birlikte içe çökmeye başlar ve hastaneye götürüldüğü için altın vuruş yaptığını anlarız. Halının dibe batması da Renton'un artık en dibe batışını anlattığı varsayılır ve çok da başarılı olmuştur. Ayrıca sahnenin devamında yakın zamanda kaybettiğimiz merhum efsane müzisyen Lou Reed'in Perfect Day yorumu da dönemde oldukça konuşulmuş ve övgü almıştır. Filmin bir diğer unutulmaz sahnesi de Rento'nun pis bir tuvalette eroin almasının ardından klozetin içine girip sularda yüzme sahnesidir. 




MILK    2008


Milk, çok yönlü filmlerin yönetmeni Gus Van Sant tarafından 2008'de çekilmiş bir biyografik filmdir. Film Amerika'nın ilk eşcinsel politikacı olan Harvey Milk'in hayat hikayesini anlatmaktadır. 1960'ların sonlarıyla birlikte tüm dünyada kapitalizme karşı çıkan eylemlerle birlikte kendine güvenen Milk, eşcinsel olduğunu açıklayacak ve 3 kez seçilemediği belediye meclisi üyeliğine 4. denemesinde seçilerek Amerika'da ki eşcinsel haklarının değişikleriyle ilgili devrim niteliğindeki çalışmalarda yer alacaktır. 27 Kasım 1978'de bir diğer meclis üyesi Dan White tarafından dönemin mevcut belediye başkanı George Mascone ile birlikte meclis binasında öldürülür. White ise skandal gibi sadece 5 yıllık bir hapis cezası alır ancak hapisten çıktıktan iki yıl sonra 1985'te intihar eder. Harvey Milk, 2002'de Amerika'nın en bilinen LGBT'li politikacısı ilan edilmiştir. 
2008 yılında yönetmen Gus Van Sant tarafından filme çekilen Milk, dönemin en çok konuşulan filmlerinden biri olmuş ve oldukça olumlu eleştiriler almıştır. Harvey Milk'i ise Amerikan Sinemasının en önde gelen muhalif ve aktivist aktörlerinden Sean Penn canlandırmıştır ve olağanüstü oyunculuğuyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. 

Sean Penn'in Harvey Milk'i.

Gerçek Harvey Milk.



FRIDA    2002


Frida filmi 2002'de yönetmen Julie Taymor tarafından çekilmiş, başrollerinde sansasyonel İspanyol aktris Salma Hayek, Alfred Molina ve Geoffrey Rush oynamışlardır. Film, sıradışı ressam Frida Kahlo'nun sadece nasıl muhteşem bir ressam olduğunu değil, aynı zamanda nasıl azimli olduğunu, siyasi görüşlerini, kocası Diego'yla hala imrenilerek bahsedilen enteresan ilişkilerini ve kusursuz kişiliğini anlatmaktadır. Filmde Frida'yı unutulmaz bir oyunculukla Salma Hayek canlandırmış ve En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscara aday gösterilmiştir. Filmde ayrıca Frida'nın ünlü komünist lider Lev Troçki ile yaşadığı kısa yasak ilişki de anlatılır. Troçki Stalin tarafından arandığı dönemde, öldürülmeden önce bir süre Diego Rivera tarafından kendi evinde saklanılır ve bu sırada da Frida ile bir ilişkileri olur. Film kusursuz görselliğiyle de adından sıkça söz ettirmiştir. Ayrıca Oscarda En İyi Makyaj ve En İyi Orjinal Şarkı olmak üzere iki dalda ödül kazanmıştır. Birçok festivalden de ödülle dönmüştür. Frida Kahlo, bacağındaki kangrenin vücudunu kaplaması sonucu 13 Temmuz 1954'te hayata veda etmiştir. Son sözleri ; " Umarım çıkış neşelidir ve umarım bir daha geri dönmem " . olmuştur. 

Gerçek Frida Kahlo ( solda ), Salma Hayek'in Frida'sı ( sağda ). 



RAY    2004


Ray, efsanevi blues müziği ile jazz ı muhteşem bir şekilde birleştiren kör ve eroin bağımlısı piyanist Ray Charles'ın sıradışı hayat hikayesidir. 7-8 yaşlarındaki Ray, kardeşi George'un trajik ölümünün ardından kör olmaya başlar ve annesi onu körler okuluna Georgia'ya gönderir. Savaşın ardından küçük barlarda sahne almaya başlayan Ray'in tanınmasına Atlantic Records'un sahibi Türk İşadamı Ahmet Ertegün sebep olacaktır. Ardından ABC ile çalışmayan Ray Charles, dünyaca ünlü bir sanatçı olmuş ancak eroin bağımlılığı da gittikçe ilerlemiştir. Film kariyerini ve eroin tedavisini biz seyirciye kusursuz bir şekilde sunar. Filmin yönetmeni Devil's Advocate ( Şeytanın Avukatı ) ' nın da yönetmeni olan Taylor Hacford'dur. Ray Charles'ı ise adeta ikizi kadar benzeyen aktör Jamie Foxx olağanüstü bir oyunculukla canlandırmış ve En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. Film, Ray Charles'ın hayatını kaybettiği yıl olan 2004'te çekilmiş ve oldukça olumlu eleştiriler almıştır. Ayrıca En İyi Film ve En İyi Yönetmen dalları da dahil olmak üzere 4 dalda Oscara aday gösterilmiştir. 

Gerçek Ray Charles ( solda ) ve kendisini canlandıran Jamie Foxx ( sağda ) .



BRAVEHEART    1995


Braveheart, sinema tarihinin en iyi filmlerinden biridir. İskoçya'nın bağımsızlığı için savaşan William Wallace, dünya tarihinde özel bir yere sahip bir adamdır. Ünlü İngiltere kralı Uzun Bacaklı Edward'a karşı savaşmış ve ünlü Stirling Savaşı dahil 3 savaşı İskoçya kazanmıştır. Bunlara meşhur York kalesini fethettiği savaş da dahildir. Wallace, 23 Ağustos 1305'te Londra'da halkın önünde işkence edilerek kafası kesilerek idam edilmiştir. Filmde Wallace'ın babasının ölümünün ardından amcasının himayesine girişini ve karısının öldürülmesi üzerine isyanından ölümüne kadar olan yılları anlatmaktadır. Filmi Mel Gibson hem yönetmiş hem de Wallace'ı canlandırmıştır. Filmin Stirling Savaşı sahneleri sinema tarihinde özel bir yere sahiptir. Film Oscar töreninde fırtınalar estirmiş, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 5 dalda Oscar kazanmıştır. Filmin savaş sahneleri dışında en etkileyici sahnesi halkın önünde işkenceye uğradıktan sonra son sözü olarak FREEDOM ( ÖZGÜRLÜK ) diye bağırdığı sahnedir. Filmle ilgili tartışmalar ve tarih hatalarıyla ilgili bilgileri KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER başlığının altında okuyabilirsiniz. 


Stirling Savaşı.


Freedom Sahnesi.