24 Eylül 2014 Çarşamba

KÜLT FİLMLERLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER




PULP FICTION

Filmde yönetmen Quentin Tarantino,seyircisine kendi zevkleriyle ilgili tüyolar vermektedir. Tarantino ileri derecede ayak fetiştidir ve bunu her filminde belli etmek için yakım çekim ve ayrıntı çekim olarak kadın ayağı kullanmaktadır. Şuanda yazdığım filmi Pulp Fiction yönetmenin en sevilen ve bence en iyi filmi olduğu için diğer filmlerden bahsetmeyeceğim. Filmde John Travolta'nın canlandırdığı Vincent Vega, Uma Thurman'ın canlandırdığı Mia Wallace karakterini evinden almaya geldiğinde Mia sol ayağınısağ ayağının önünden arkaya doğru döndürür ve "gidelim" der.Bu sahnede kamera sadece Mia'nın ayağını çeker. Filmin başında Vincent Vega ve ortağı Jules Vinnfield patronları Marcellus Wallace'a kazık atan adamları öldürmek için evlerini basarlar ve Brad adlı karakter o anda BIG KAHUNA BURGER adlı burger menüsünden yemektedir. Bu menü Quentin Tarantino'nun en sevdiği burgerdir. Filmde Quentin,2003'te yönetmenliğini yapacağı Kill Bill filmiyle ilgili tüyolar vardır. Mia ve Vincent yemek yerlerken Mia Vincent'a eskiden kısa bir süreliğine oyunculuğu denediğini fakat oynadığı dizinin sadece pilot bölümünün çekildiğini hemen ardından kaldırıldığını anlatır. Mia'nın bahsettiği dizi,5 kadından oluşan bir intikam çetesini anlatmaktadır ve bu kadın üyelerin her birinin kendilerine göre ustalıkları vardır.Kendi oynadığı karakter bıçaklar üzerinde ustadır, bir diğeri seks konusunda ustadır, Uzakdoğu'lu olan üye ise kung-fu konusunda ustadır,ekibin lideri sarışındır ve son olarak zenci kadın ise patlayıcılar konusunda ustadır. Bu karakterler Kill Bill filmindeki çetenin kadın üyeleriyle birebir uyuşmaktadır ve böylece Tarantino 9 yıl önceden Kill Bill'i kafasında oluşturmaya başladığını seyircisine haber vermiştir.





GODFATHER VE PORTAKAL

Filmde portakal çok önemli bir unsurdur. Portakalın bulunduğu her sahnede ya bir cinayet işlenmektedir ya da kadrajda portakalın etrafındaki karakterler mutlaka ölmektedir. 1.filmde Vito Corleone manavdan meyve alırken silahlı saldırıya uğrar ve meyvelerin olduğu torbayı düşürdüğünde portakalların yere düştüklerini görürüz.Filmde düğün sahnesinde Corleone ailesinin Caporegime'si ( çete reisi ) Peter Clemenza, ailenin şoförü Paulie'den şarap ister ve Paulie'nin verdiği şarap şişesinin içinde irice portakal parçacıkları vardır.Filmde ailenin oyuncu ve şarkıcı vaftiz oğlu Johnny Fontane çekilecek filmin yapımcısı tarafından kadroya alınmamaktadır. Vito Corleone,Consigliere'si Tom Hagen'i yapımcı Jack Woltz'un evine kendisini ikna etmesi için yollar fakar Woltz,Hagen'ı kovar ve oturdukları yemek masasında portakallar durmaktadır. Woltz uyandığında yatağının içinde en sevdiği kendi atının kesik kafasını bulur. Paulie karakteri sonradan aileye ihanet edecek ve Clemenza tarafından öldürülecektir. Filmin sonlarına doğru 5 aile arasındaki ateşkes toplantısında masanın üzerinde çok sayıda portakal bulunmaktadır ve filmin meşhur finalinde Michael Corleone 5 aile liderini de öldürtür. Düğünde eline portakal alan ailenin diğer Caposu Sally Tessio sonradan aileye ihanet edecek ve ailenin adamları tarafından arabanın içinde vurularak öldürülecektir. Vito Corleone torunuyla çiftlikle oyun oynarken dinlenmek için sandalyesine oturur ve masasında portakal vardır, kısa bir süre sonra kalp krizi geçirerek ölür. 2.filmde Michael'ın iş ortağı Hyman Roth'un Sicilya'lı habercisi Johnny Ola Michael'a bir portakal hediye eder. Filmin sonlarına sonra Michael'ın tetikçisi Ola'yı iple boğarak öldürür. Genç Vito Corleone sahnelerinde o dönemin mafya babası Don Fanucci, Vito tarafından öldürülmeden önce elince portakalla sokakta yürümekte ve halka selam verip elini öptürmektedir. Son olarak 3.filmde Michael ölmeden önce elinde portakal tutmaktadır.






YAPIM AŞAMASINDA YAŞANAN OLAYLAR VE GERÇEK MAFYANIN FİLME MÜDAHELELERİ

Filmin çekildiği dönemin ünlü mafya babalarından Joseph Colombo,filmin çekileceğini duyduğunda tehdit etmek amacıyla sete birkaç kez mektup içinde mermi kovanları göndermiştir. Ayrıca adamları oyuncuları ve yapımcıları defalarca ölümle tehdit etmiş ve takip etmişlerdir.Sonunda Paramount Pictures'ın yapımcılarından ve filminde yapımcısı olan Albert S. Ruddy, Colombo ile yüz yüze görüşür ve filmde mafya kelimesi geçmemesi karşılığında kendisiyle anlaşır ancak 3 filmde de mafya kelimesi birçok kez geçmektedir.Başlarına birşey gelmemesinin nedeni büyük ihtimalle çekimlerin devam ettiği sırada setin 2 sokak arkasında Colombo'nun rakip aile üyeleri tarafından vurulması ve felç olarak iş göremez hale gelmesi olarak gösterilebilir. Joseph Colombo saldırıdan 7 yıl sonra 1978'de ölür.Tabi filmi istemeyen sadece Colombo değildi. Filmin çekildiği dönemde kariyerinin zirvesinde olan şarkıcı - oyuncu Frank Sinatra,filmdeki şarkıcı - oyuncu,ailenin vaftiz oğlu Johnny Fontane karakterinin kendisinden esinlenildiğini bildiği için defalarca seti arayıp çalışanları ölümle tehdit etmiştir. Filmin yönetmeni Francis Ford Coppola,Sinatra'yla yüz yüze tanıştığında şöyle diyecekti "Sinatra'yla tanıştığım andan itibaren filmime en çok karşı olan kişinin o olduğunu anladım". Hatta Sinatra kitabın yazarı Mario Puzo'yla tanıştığında filme engel olmazsa bacaklarını kırmakla tehdit etmişti.Fİlmde Vito Corleone'nin üvey oğlunu canlandıran oyuncu Gianni Russo o günleri şöyle anlatıyordu" Çok büyük tehditler alıyorduk ve ciddilerdi.Colombo'nun yanında onun için herşeyi yapabilecek birçok aptal vardı. Hatta Francis birgün Little Italy'ye,filmi yayınlanmadan önce bir nevi test gösterimi yapmak için gitmişti. Gösterim özel bir film kamyonunda yapılıyordu. O gösterimlerden birinde ara verip öğle yemeğine gittiler, döndüklerinde kamyon gitmişti. Milyon dolarlık ekipmanla birlikte". Ancak bu kadar engellemeye rağmen filmin başarısı mafyanın bilinilirliğini arttırmış ve halk mafya hakkında belli bilgilere sahip olmuştur. Bunun üzerine o dönemdeki bazı mafya babaları ve üyeleri filmi defalarca izlemiş ve filmden önce aralarında gelenek olmayan el öpmeyi filmden sonra aralarında kullanmaya başlamışlardır. Film tarihçisi Tom Santopietro filmin gerçek mafya üzerindeki etkilerini ve gücünü şu cümlelerle anlatmıştır; "Kitabın ve filmin etkisi o kadar güçlüydü ki gerçek mafya üyeleri, filmde gördükleri gibi davranmaya, saygı ifadesi olarak el öpmeye, filmin ismini kendi aileleri içinde kullanmaya başlamışlardı. FBI kayıtlarında, sorguları sırasında Don Vito Corleone'nin repliklerini tekrarlayan mafya üyeleri bulunmaktadur. İşte filmin gücü buydu".  Sinatra'nın mafyayla olan ilişkisi dünyadaki çoğu insan tarafından bilinmekte ve günümüzde bile hala dillendirilmektedir. Filmdeki aile savaşlarını anlatmak için kullanılan piyano sekansı eşliğindeki cinayet fotoğrafları o dönemdeki gerçek mafya hesaplaşmalarının fotoğraflarıdır. Ayrıca filmdeki meşhur restoran cinayetleri sahnesi 1931'de bir restoranda Salvatore Maranzano ve Luck ( Şanslı ) Luciano adlı iki gangsterin rakiplerinin adamlarını öldürttükleri olayla aynıdır. Tabiki filmde gerçek kişilerden esinlenilen tek karakter Johnny Fontane değildi.Vito Corleone ve  Michael Corleone'nin esinlenildiği mafya babası Vito Genovese'dir.

BENZERLİKLERİ:
Vito Corleone gibi Genovese'de genç yaşta İtalya'dan New York'a göç etmişti.
Vito Corleone gibi dönemin bir mafya babasını öldürerek yükselmişti.
Vito Corleone gibi isminin Vito olması.
Michael Corleone gibi 2.Dünya Savaşı'nda savaşmış olması.
Michael Corleone gibi iki kere evlenmesi ve ilk karısının genç yaşta ölmüş olması ve ikinci karısıyla da boşanmış olması.
Michael Corleone gibi 1 kız 2 erkek çocuğunun olması ve oğlunun hiçbir zaman mafya işlerine bulaşmaması.
Michael Corleone gibi Havana'da tüm gücü eline geçirmesi.
Michael Corleone gibi Sicilyalı ( Mario Puzo'nun bir diğer romanı ) Salvatore Guilano ile dostluk kurması ve eşlik etmesi.
Michael Corleone gibi bir mafya babasını öldürdükten sonra bir süre İtalya'da kaçak hayatı yaşaması ve karısını bu süreçte Amerika'da bırakmış olması.
Michael Corleone ve Vito Corleone gibi kalp krizinden ölmesi.

Ayrıca Mario Puzo Baba romanını Vito Genovese'nin öldüğü yıl olan 1969'da yazmıştır.


RESERVOIR DOGS 

Filmdeki Mr. Blonde yani Vic Vega isimli karakter Pulp Fiction'daki Vincent Vega karakterinin ağabeğidir. 



EXORCIST 

Filmde Ellen Burstyn filmde oynaması için kendisine edilen teklifi kabul etmeden önce canlandırdığı Chrsi karakterinin " Şeytana inanıyorum " repliğinin çıkartılmasını istemiş ve bu şartla filmde rol almıştır. 




THE SHINING

Filmin efsanevi kapı kırma sahnesi, yönetmen Stanley Kubrick tarafından tam olarak 127 defa tekrar edilmiş ve sinema tarihinin çekimlerinde en çok tekrar edilen film sahnesi olarak bir rekora imza atmıştır. 






RAGING BULL

Filmde hayatı anlatılan efsanevi boksör Jake La Motta'nın bir maçının yazıılı olduğu karton bildirisi The Godfather Part 1'de Vito Corleone meyve alırken arkada gözükmektedir. 



STAR WARS EPISODE 5 : THE EMPIRE STRIKES BACK

Film , StarWars fanatiklerinin çoğunun en sevdiği bölüm olmasına rağmen 4. ve 6. bölümün başardığı 600 milyon dolar hasılatını aşamaması ilginç bir anektoddur. Film , 1980'de vizyona girmiş 
ve rekorları altüst etmiştir. Kronolojik hikayeye göre 5. film , çekim sırasına göre ise 2. filmdir.























































































































































22 Eylül 2014 Pazartesi

Ünlü Yönetmenler Ve Fetish Oyuncuları

Martin Scorsese-Robert De Niro    1973-1995



Mean Streets = 1973


Film, Robert De Niro'nun kariyerini yükselişe geçmesindeki mihenk taşı olarak görülmektedir. Scorsese, bu filmle birlikte De Niro tam 7 film daha çekecektir ve Amerikan Sineması'nın en sevilen ve en başırılı ikilisi olarak kabul göreceklerdir. Film, Robert De Niro'nun 1974'te The Godfather Part 2'ye Coppola tarafından çağırılmasına ve ilk Oscar'ını kazanmasına zemin hazırlamıştır. Film, Scorsese'nin ilk suç filmi olmakla beraber yönetmenin tarzını seyirciye yansıttığı ilk filmdir. Arka fonda durmayan kült şarkılar, method oyunculuklar ve zaman atlamaları ile kariyerine müthiş filmlerle devam edecektir.





Taxi Driver = 1976

Muhtelemelen ikilinin en sevilen üç filminden biridir Taxi Driver. Scorsese'nin filmografinin ilk kültü olma özelliğini taşıyan film Robert De Niro'ya ilk En İyi Erkek Oyuncu akedemi adaylığını getirir. De Niro'nun bu filmdeki oyunculuğu çoğu sinema otoritesi tarafından gelmiş geçmiş en kusursuz oyunculuklardan biri olarak gösterilir. Ayrıca filmdeki mohikan stili saçları o dönemde gençlerin arasında idol haline gelmiştir. Film, Vietnam gazisi taksi şoförü Travis Bickle'ın içinde biriktirdiği şiddet ve öfkenin dışarıya yansımasını çok başarılı şekilde perdeye aktarmıştır. Ayrıca sonradan star olacak olan Jodie Foster'da filmde oynadığında 14 yaşındadır ve canlandırdığı Iris adlı fahişe karakteriyle gelecekte kazanacağı ödüllerin sinyallerini vermiştir.



New York, New York = 1977

Film, 8 filmlik Martin Scorsese - Robert De Niro işbirliğinin en zayıf halkası olarak görülmektedir ancak çıktığı dönemde çoğu başarısız müzikal filmin arasından başarıyla sıyrılmayı başarmıştı. Scorsese bir röportajında New York , New York ve 1993'te çektiği yasak aşk konulu filmi The Age Of Innocence filmini kendinin sevmediği filmleri olarak açıklayacaktır.





Raging Bull = 1980

Martin Scorsese her ne kadar bir röportajında " Spor filmleriyle yıldızım hiçbir zaman barışmayacak" demiş olsada çektiği bu biyografik - spor filmi türünün en iyisi olduğu olarak yorumlayanların sayısı hiçde az değildir. Film, 1940'lı yıllardan 70'lerin ortalarına kadar bir boks efsanesi olarak anılan ancak aynı zamanda çalkantılı evliliği ve en önemlisi de aşırı derecede kıskançlıklarıyla zamanında medyayı oldukça meşgul eden Jake La Motta 'nın boks kariyerini ve hayatını anlatmaktadır. Film, sonradan Goodfellas ve Casino'da da Scorsese ve De Niro'ya eşlik edecek olan Joe Pesci'yi ve Frank Vincent'ı da kadrosunda barındırmaktadır. Ayrıca De Niro filmde La Motta'nın boks sonrası orta yaş hali için 20 kilo almış boksör hali için ise bu kiloyu verip birde üzerine kas yapmıştır. Zaten akedemi de onun bu performansını hazırlık sürecini es geçmeyerek De Niro'ya ilk En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü verirler.





King Of Comedy = 1983

Film, genellikle De Niro'nun canlandırdığı komedyen karakter Rupert Pumpkin'in müthiş kahkaha sahneleriyle hatırlanmaktadır. Filmde De Niro ile gerçek komedyen Jerry Lewis'in uyumu da göz önüne alındığında vasatın üzerinde bir Scorsese - De Niro işi olarak anılmaktadır. 






Goodfellas = 1990

Goodfellas, ikilinin en sevilen filmidir. Ayrıca efsane ikilininkült statüsüne yükseltilen ilk filmi diyebiliriz. Film, Scorsese'nin Mean Streets'ten sonraki ilk suç filmidir ancak bu filmde gangster teması ön plandadır. Film, gerçekte de gangster olmuş ancak sonra FBI muhbiri olarak tanık koruma programına alınan Henry Hill'in Nicholas Pileggi'nin Gangster adlı romanından perdeye uyarlanmıştır. Filmde Henry Hill dışında diğer gerçek gangsterlerin isimleri değiştirilerek kullanılmıştır. Hill'in kariyeri boyunca en iyi iki arkadaşı olan Jimmy Burke filmde Jimmy "Gent" Conway olarak uyarlanmış Robert De Niro tarafından canlandırılmıştır.diğer arkadaşı olan Thomas DeSimone ise filme Tommy DeVito adıyla eklenmiş ve bu karakteri Joe Pesci oynamış ve En İy Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanmıştır. Film hem seyirciler hemde eleştirmenler tarafından çok beğenilmiş ve benimsenmiştir. En iyi gangster filmleri sıralamalarında her zaman ilk 5'te yer almaktadır ve Scorsese - D Niro en iyi filmlerinden iyisi olduğu asla yadsınamaz.




Cape Fear = 1991

Goodfellas'tan hemen bir yıl sonra 1991'de tekrar bir araya gelen efsane ikili 1962'de perdeye aktarılan Cape Fear ( Korku Burnu ) adlı gerilim filmini perdeye başarılı bir şekilde uyarlarlar. Filmde psikopat tecavüzcü Max Cady karakterini Robert De Niro olağanüstü bir oyunculukla canlandırır. Avukat Sam Bowden rolünü kurt aktör Nick Nolte oynamış karısını Jessica Lange kızını ise sonradan adından söz ettirecek genç oyuncu Juliette Lewis oynamış ve bu filmdeki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiştir. De Niro'da En İyi Erkek Oyuncu dalında aday olmasına rağmen ödülü Anthony Hopkins'e kaptrmıştır. Ayrıca De Niro filmde method oyunculuk tekniğinin zirvesine ulaşmış ve tecavüzcü karakterine benzemek için üst ön dişlerini içe doğru oydurmuştur.





Casino = 1995

Casino maalesef efsane ikilinin son işbirliği ama hayranlara göre olabilecek en başarılı veda filmidir. Yine mafyayı perdeye aktaran Scorsese - De Niro bu sefer mafyanın Las Vegas'taki yükseliş ve çöküşünü perdeye aktarır. Bu filmde aynı Goodfellas gibi gerçek olaylara ve kişilere dayanmaktadır. Ancak yine isimleri değiştirilerek. 1970'te mafya tarafından Vegas'ta Stardust kumarhanesinin başına getirilen efsane spor bahisçisi Frank "Lefty" Rosenthal 10 yıl boyunca adeta mafyaya milyon dolarlar kazandırmış ve bu nedenle mafya onu kollaması için Frank'in çocukluk arkadaşı olan tetikçileri Anthony Spilotro'yu da Vegas'a yollar. Ancak başlarda süper giden iş ilişkileri Rosenthal'ın uyuşturucu bağımlısı karısının ortaya çıkışıyla adeta çöküşe zemin hazırlayacaktır. Frank Rosenthal filme Sam Ace Rothshein ismiyle gangster arkadaşı Anthony Spilotro Nicky Santoro ismiyle ve Rosenthal'ın karısı Geraldine Mcgee ise Ginger Mckenna Rothstein adıyla filme uyarlanmıştır. Filmdeki performansıyla Sharon Stone En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiş fakat kazanamamıştır.






Martin Scorsese-Leonardo DiCaprio    2002-

Gangs Of New York = 2002

Martin Scorsese, Robert De Niro ile yaptığı 8 filmin ardından 2002'den 2013'e kadar yeni prensi olan Leonardo DiCaprio ile 5 film çekecektir ve yaşlandıkça başarısız işler yapan bazı yönetmenlerin aksine kalitesinden hiçbir şey kaybetmediğini sinema dünyasına ispat edecektir. DiCaprio'yla çektiği ilk film olan Gangs Of New York ( New York Çeteleri ) muhteşem görselliği, dekorları, 1800'lü yılların kıyafetleriyle adeta sanat yönetimiyle sinemada çığır açmış başta Daniel Day Lewis olmak üzere oyunculuklarıyla da adından sıkça söz ettirmiştir. Film, 1800'lü yılların New York'unda İtalyan ve İrlanda'lı 2 rakip çetenin sehri ele geçirmek için verdikleri çatışmaları anlatmaktadır. Leonardo DiCaprio'nun ve Cameron Diaz'ın oyunculukları ise hem eleştirmenleri hemde seyirciyi ikiye bölmüş, kimi yaşlarınında verdiği dezavantajla çok amatörce bulmuş bir bölümü de ikisinin de oyunculuklarının gayet yeterli olduğu sonucunda birleşmiştir. Ama herkesin aynı fikirde olduğu bir oyuncu vardır ki; Daniel Day Lewis. En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilir fakat kazanamaz. Filmde 10 dalda aday olmasına rağmen tek bir ödül bile alamayarak akademiden hüsranla döner ancak bu gibi bazı olumsuzluklar filmin vasatın üstünde olduğu gerçeğini değiştirmeye yetmemiştir. 





Aviator = 2004

Scorsese - DiCaprio ikilisinin ikinci filmi olan Aviator ( Göklerin Hakimi ) , 1920'lerden 1976'daki ölümüne kadar Amerika'da çok büyük etkisi bulunan havacı, film yapımcısı, sanayici, iş adamı olan Howard Hughes'ın hayat öyküsünü anlatmaktadır. O yıllarda Forbes dergisinde ülkenin en etkili adamı olarak gösterilen Howard Hughes Hollywood,2a çektiği savaş filmleriyle de sinemaya desteğini esirgememiş, sanayileşmede de oldukça başarılı işler yapmıştır. Özel hayatında ise dönemin en büyük akristi Katherine Hepburn ile evlenmiştir.  Leonardo DiCaprio bu filmdeki göz kamaştırıcı Howard Hughes rolüyle taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanmış ve En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiştir.






The Departed = 2006

İkilinin 2006'da yaptığı üçüncü filmleri olan The Departed ( Köstebek ) , The Wolf Of Wall Street ve Shutter Island ile beraber en iyi filmi olarak gösterilmektedir. Martin Scorsese bu filmiyle nihayet yıllardır hakettiği En İyi Yönetmen Oscar'ını kazanmıştır. DiCaprio ise akademiden eli yine boş dönmüştür ancak film En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödülü dahil olmak üzere En İyi Uyarlama Senaryo ve En İyi Kurgu dahil toplamda 4 dalda Oscar ödülü kazanarak o yıl akademinin gözdesi olmuştur. Filmde İrlandalı mafya babası Frank Costello'nun Boston Polis Teşkilatı'nın içine soktuğu köstebeğin ve aynı zamanda polisinde Costello'nun ekibinin içine soktuğu köstebeğin arasında geçen heyecanlı kedi - fare oyununu anlatmaktadır.





Shutter Island = 2010

İkilinin en iyi filmlerinden biri olarak gösterilen Shutter Island ( Zindan Adası ) , Shutter Island'dan kaçan bir mahkumun izini sürmek için adaya gösterilen 2 dedektifin hikayesini anlatmaktadır, film ayrıca ters köşeye yatıran finaliyle de çıktığı 2010 yılında adından oldukça söz ettirmişti. Filmde Leonardo DiCaprio'ya ünlü oyuncular Michelle Williams, Mark Ruffolo, Ben Kingsley, Emily Mortimer ve efsanevi İsveç'li sinema oyuncusu Max Von Sydow eşlik etmektedir. Karanlık atmosferi, başarılı oyuncu performansları ve eşsiz mekanlarıyla Shutter Island yılın en tutulan filmlerinden biri olmuştu ancak tek şanssızlığı Inception'la aynı sene vizyona girmesi olmuştur.





The Wolf Of Wall Street = 2013

The Wolf Of Wall Street ( Para Avcısı ), 2013'ün en çok ses getiren filmi olmuş, gişe rekorları kırmıştır. Leonardo DiCaprio en çok bu filmdeki oyunculuğuyla belkide Oscar'a en çok bu filmle yaklaşmış fakat yine kazanamamıştır. Film yetmişli yılların sonlarından 90'lı yılların ortalarına kadar Wall Street borsacısı olup sonradan zimnetine yıllarca para geçirdiği anlaşılıp ülkeyi dolandırdığı ortaya çıkınca 22 ay hapis cezasına çarptırılan  Jordan Belfort'ın kendi yazdığı aynı adlı otobiyografik kitabından perdeye uyarlanmıştır. En İyi Film ve Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiş hiçbirini kazanamasa da seyirciler tarafından yılın en sevilen filmi olmuştur. Ayrıca filmde Jordan Belfort'un ikinci karısını canlandıran 23 yaşındaki Margot Robbie seyircileri ve eleştirmenleri güzelliği ve başarılı oyunculuğuyla büyülemiştir. Ayrıca Playboy'un efsanevi patronu Hugh Hefner aylık sayıda Robbie'nin kapak olmasını istemiş ancak Robbie kendisini telefonla arayan Hefner'i şu sözlerle reddetmiştir " Ailemi üzecek yeterince şey yaptım, teklifinizi reddetmek zorundayım".
Filmde ayrıca DiCaprio'nun yakın arkadaşı Jonah Hill'de rol almış ve ilk defa En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiştir. Filmde bir Martin Scorsese filminde mevcut olan her bulgu gözle görülür biçimde yer almıştır. Abartılı oyunculuklar, müthiş mekanlar, parti sahneleri, cinsellik ve en sevileni de arka fonda hiç durmayan hit şarkılar. 




Francis Ford Coppola-Al Pacino     1972-1990

The Godfather = 1972

Francis Ford Coppola, bu filmi yapmaya karar verdiğinde Vito Corleone ve Michael Corleone gibi iki ana karakter için en başından beri iki kişiyi düşünmüştü. Vito Corleone için Marlon Brando ve Michael Corleone için ise o zamanlar çok ünlü olmayan, Paramount yapımcılarının şiddetle karşı çıktığı ve " O cüce Pacino mu?" diye alay ettikleri Al Pacino. Al Pacino bu filmden sonra adeta küllerinden doğmuş En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiş 1973'te Serpico ve 1974'te serinin devamı olan The Godfather Part 2'de ki performanslarıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiştir. Coppola Godfather'da Al Pacino'yu oynatmasına neden olarak ise bir keresinde Pacino'nun Baba'dan önceki önemli başrolü olan bir uyuşturucu bağımlısını canlandırdığı The Panic In Needle Park filmini izleyip ardından " Al Pacino'nun Baba'da rol almasını istedim fakat Paramount yöneticilerini ikna etmek için Esrar Bitti'nin ( The Panic In Needle Park ) çekilmesi gerekti" diyecektir.



The Godfather Part 2 = 1974

İlk filmin olağanüstü başarısının ardından 2.bölüm için kolları sıvayan Coppola - Pacino ikilisi sinema tarihinin en iyi devam filmi olarak gösterilen bölüm 2'yi çekerler ve film 6 dalda Oscar ödülü kazanarak ilk filmi Oscar ödülü sayılarında sollar. 2.bölüm babasının ölümünün ardından Don ilan edilen Michael Corleone dönemindeki Corleone ailesinin mafyadaki yükselişini ve 1920'ler ve 30'larda ki genç Vito Corleone'nin yükselişini anlatmaktadır.



The Godfather Part 3 = 1990

Film ikinci filmden tam 16 yıl sonra çekilmiştir. Artık yaşlanan Michael Corleone ailesinin başına geçecek yeni bir varis aramaktadır. Film, diğer iki filmle beraber izlendiğinde ve düşünüldüğünde onlardan hayli zayıf kalmasına rağmen bağımsız tek başına bir gangster filmi olarak gayet iyi bir film olarak görülmektedir. Al Pacino yıllar sonra üçüncü bölüm için " Baba 3 büyük bir hataydı, tamamen Michael Corleone'yi aklamak için yapılmıştı ve hem ticari kaygılar hemde tipik Amerikan seyircisi beğenilerine uygun bir senaryoya sahip olan film ilk 2 filmin yarattığı estetik ve saygınlığı yerle bir etti" diyecekti.



Christopher Nolan - Christian Bale   2005-2012

BATMAN BEGINS = 2005

Tim Burton'ın 1989 ve 1992'de yönettiği iki kült BATMAN filminin ardından 1995 ve 1997'de ki iki fiyasko filmin ardından Batman'in beyazperdedeki karizması son derece çizilmiş ve çoğu kişi o fiyaskolardan sonra başka hiçbir yönetmenin risk alıp tekrar Batman çekeceğini düşünmüyordu. Ta ki 2005'e kadar. 2000 yılının bombası Memento ( Akıl Defteri ) ve 2002'deki Al Pacino'lu ve Robin Williams'lı başarılı polisiye gerilim Insomnia'yı çeken ümit veren genç yönetmen Christopher Nolan, yeni BATMAN üçlemesini çekeceğini ve Batman rolü içinde 1987'de Empire Of The Sun ( Güneş İmparatorluğu ) , 2000'de American Psyco ve son olarak Werner Herzog'un 2004'teki önemli işi Rescue Down gibi filmlerle adından sıkça söz ettiren İngiliz oyuncu Christian Bale'i düşündüğünü açıkladı. Sözleşmeye evet diyen Bale, bu filmle adeta tüm dünyada tanınmış ve aranan bir aktör olmuş, Nolan ise muhteşem Batman'iyle " bir çizgiroman kahramanının dönüşü ancak bu kadar muhteşem olabilirdi " gibi olumlu yorumlar almıştır. 



THE PRESTIGE = 2006

Batman Begins'in beklenmeyen büyük başarısının ardından Nolan - Bale ikilisi bu sefer başlarda yakın arkadaş olan iki sihirbazın bir gösteri kazası sonrası arkadaşlıklarının yerini düşmanlığın alışını ve ikilinin ölümcül rekabetini işleyen The Prestige'i 2006'da çekmişler, film ödül törenlerinde hakettiğini alamasa da seyirciler tarafından son zamanların en iyi filmi olarak nitelendirilmiş ve özellikle de ter köşeye yatıran final filmlerinin en iyisi olarak gösterilmiştir. Filmde Christian Bale'in yanısıra Hugh Jackman, Michael Caine, Scarlett Johansson gibi yıldızlar yer almıştır. Oscarlarda sadece En İyi Kurgu dalında aday olmuş fakat kazanamamıştır. Bale ve Jackman'ın uyumu ise filmin en büyük artılarından biri olarak görülmüştür. 




THE DARK KNIGHT = 2008

Batman Begins ve Prestij gibi iki muhteşem filmin ardından ikinci Batman filmi için kamera karşısında geçen süper ikili öyle muhteşem bir devam filmi çekerler ki film kült statürsüne yükseltilir ve dünyanın en iyi sinema sitesi IMDB Top 250 En İyi Filmler sayfasında 5-6 hafta bir numarada kalarak burda 1.olan ilk ve tek çizgiroman filmi olmuştur. Ayrıca filmdeki muhteşem Joker yorumuyla Heath Ledger En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülünün sahibi olmuş ancak film tamamlanmadan hemen önce hayatını kaybetmiş, final sahneleri bilgisayar hileleriyle tamamlanmıştır. Filmin seyirciler tarafından beklenmeyen tarafı ise filmin Batman filmi değil Joker filmi olmasıdır. Ledger'ın performansı o kadar olağanüstüdür ki filmin fanatikleri Joker'in Batman'i bayağı bir arka plana ittiği durumunda birleşmişlerdir. Filmin ardından Batman ve özellikle Joker tişört ve poster satışlarında ülkemiz Türkiye'de olmak üzere tüm dünyada patlama yaşanmıştır. 



THE DARK KNIGHT RISES = 2012

Dark Knight'ın olağanüstü başarısının ardından Christopher Nolan son Batman filmi için " son kozumu oynağacağım " tarzı açıklaması serinin fanatiklerini oldukça heyecanlandırmıştır. Üçlemenin son kötü adamı olarak çoğu kişi Penguen'i beklerken Nolan, " Penguen'in hikayesinde fazla ilgi çekici bir yön bulamadım ve fazla çocuksu geldi "diyerek kötü adam olarak 1995'teki fiyasko Batman Forever filminde çok başarısızca resmedilen Bane'i seçmiştir. Bane'i ise yine bir İngiliz oyuncu Tom Hardy oynamış ve ses tonundaki oynamayla muhteşem bir ses ortaya çıkmış ve Bane, Joker kadar benimsenmesede sesi ve Tom Hardy'nin karakterle uyumu da gözardı edilmemiştir. Film, gösterime girdiğinde rekorkarı altüst etmiş ve eleştirmenler tarafından Dark Knight kadar olmasada çok başarılı bulunmuştur. Bu filmde Christian Bale'in oyunculuk olarak ağırlığı fazlasıyla kendini belli etmiştir. 















20 Eylül 2014 Cumartesi

Tartışmalı Sahneler


 Last  Tango  In  Paris   1973

Filmde Marlon Brando ile o dönemde henüz 20 yaşında olan Maria Schneider'in tereyağlı sevişme sahnesinde çoğu kişi Maria'nın sahneden haberi olmadığını ve zorla seviştiğini iddia etmektedir. Bu yüzdende Maria Schneider 2011 yılında henüz 58 yaşında iken hayatını kaybeder. Filmin efsanevi İtalyan yönetmeni Bernardo Burtolluci 2013 yılında herkesin beklediği itirafta bulunmuştur; " Tereyağıyla seks sahnesinin filmde mutlaka olması gerekiyordu, Marlon'la kahvaltı ederken sahneyi planladık ve son ana kadar Maria'dan gizledik. Çok pişmanım. Maria o günden sonra depresyondan çıkamadı 58 yaşında da öldü" demiştir.







Apocalypse  Now   1979

Filmde ünlü aktör Martin Sheen, sinir krizi geçirdiği sahnede gerçekten kalp krizi geçirmiş ancak yönetmen Francis Ford Coppola, gerçekçiliğinden ötürü çekimi kesmeyip sahneyi o haliyle filme koymuştur. Filmin çekimleri sırasında çıkan onlarca aksilikten dolayı Coppola'nın kafayı yediği söylenir. Çekimlerden önce yapımcı şirket filmin stüdyoda çekilmesi konusunda ısrar etmiş ancak Coppola hem tüm servetini filme yatırmış hemde filmi Vietnam'da çekmiştir. Bu yüzden set çalışanları ve oyuncuların bir çoğu sıtmaya yakalanmıştır. Coppola'nın filmin başarısız olması durumunda intihara hazırlandığı da hala dillendirilmektedir. Birgün bir sahnenin çekimi esnasında içtiği esrarın etkisiyle bayılmış ve ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi kameranın başına geçerek çekime devam etmiştir. 







Django  Unchained    2012

Filmde, Quentin Tarantino'nun canlandırdığı köle satan kovboyun ölüm sahnesinde gerçekten de çoğu sinema salonlarında kahkahalara neden olmuştur. Tarantino fanları bu sahnenin özellikle böyle kömik olarak çekildiğini bunun da Quentin'in köle sistemine karşı oluşunu seyirciye göstermek için çektiği iddia edilmektedir.  





Masumiyet   1997

Filmde Türk Sinema Tarihine Kır Sahnesi olarak geçen, filmin ana karakterlerinden Bekir'in kendi öyküsünü anlattığı ve Haluk Bilginer'in gelmiş geçmiş en iyi tiradlardan birini oynadığı sahnede Bilginer'in gerçekten sarhoş olduğu ve rol icabı sardığı esrarın gerçek esrar olduğu rivayet edilmektedir.

Şüpheli Oyuncu Ölümleri



MARILYN  MONROE     1926-1962

Marilyn Monroe kuşkusuz 20.yüzılın en ikon kadın figürüdür. Kusursuz güzelliği, sarı saçları onu Amerika'nın en unutulmayan kadın oyuncusu olmasına yardımcı olmuştur. Filmlerinden çok özel hayatıyla hep gündemde kalmıştır Marilyn Monroe. 1959'da Billy Wilder'in yönettiği Some Like It Hot ( Bazıları Sıcak Sever ) adlı filmdeki performansıyla Altın Küre Ödülleri'nde En İyi Kadın Komedi Oyuncusu ödülünü alır ve kariyerinin zirvesine çıkar. Ama Marilyn Monroe'nun hayranları tarafından en çok sevildiği ve ödül almadığı halde en bilinen filmi Gentlemen Prefer Blondes ( Erkekler Sarışın Sever ) adlı 1953 tarihli Howard Howks filmidir. Verdiği pozlarla ve gönül ilişkileriyle her zaman medyanın en büyük ilgi odağı olan Marilyn, ilk dikkat çekici ilişkisini ünlü yazar Arthur Miller ile 1956 - 1961 yılları arasında evli kalmıştır. Ancak asıl ilişkisini medyadan gizlice ancak artık çoğu kişinin bildiği dönemin Amerika Devlet Başkanı John Fitzgerald Kennedy ile yaşamıştır. 1962'de ki ani ölümünün ardından günümüze kadar sayısız komplo teorisi üretilmiş ve ölümü halen tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu komplo teorilerinden en kabul göreni ise Monroe'nun fazlaca devlet sırrı bildiği ve bu yüzden Kennedy - CIA - Mafya üçgeniyle öldürüldüğüdür.





NATALIE WOOD    1938 - 1981

Natalie Wood, Hollywood'un en iyi kadın oyuncularından biridir. 2 kez Oscar'a aday gösterilmiştir. Kendisi gibi oyuncu olan Robert Wagner'la iki kez evlenmişlerdir. John Ford'un kült westerni Searchers, Nicolas Ray'in James Dean'li başyapıtı Rebel Without A Cause ve Jerome Robbnis - Robert Wise ikilisinin Oscar rekortmeni ( 10 dalda ) film West Side Story filmindeki unutulmaz performanslarıyla hatırlanan Natalie Wood ölümle çok genç bir yaşta tanıştı. Ölümüyle adeta şoke olan sevenleri ve sinema dünyası Natalie Wood'u hiçbir zaman unutmadı. Öldüğü gün kocası Robert Wagner ve Oscar ödüllü ünlü aktör, aynı zamanda yakın arkadaşları olan Christopher Walken ile yatla denize açılmış ve yattan düşerek boğulmuştur, polis Wagner - Walken ikilisini sorguya almış fakat delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakmıştır. 





HEATH LEDGER      1979 - 2008

Heath Ledger, ilk olarak 1999'daki gençlik komedisi I Hate About You 10 Things ( Senden Nefret Etmemin 10 Nedeni ) filmindeki asi öğrenci tiplemesiyle adını duyurmaya başlamış ardından 2000'de Patriot adlı tarihi savaş filminde Mel Gibson'la baba oğul olarak kamera karşısına geçmiş ve 2005'te 2 gey motorsikletçinin aşk hikayesinin anlatıldığı Brockbeck Mountain ( Brockbeck Dağı ) filmindeki cesur performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında oscara aday gösterilmiştir. Ve son olarak 2008'de herkesin gönlünde taht kuran efsanevi Joker performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilir fakat bir otel odasında ölü bulunur ve bu olay adeta şok etkisi yaratır. Oscar'ı kazanarak Hollywood tarihine geçer. Bazı emektar oyuncular onu Marlon Brando'nun gençliğine benzetmekteydi. Ölüm sebebi reçeteli ilaçları fazla kullanım olarak gözüksede çoğu hayranı Ledger'ın Joker rolünde çok zorlandığını,bazen derpresyona girdiğini ve depresif davranışlar sergilediğini ve filmin yönetmeni Christopher Nolan'ın da oyuncusunun bu halini filmin başarısı için görmezden geldiğini iddia etmektedir. Heath Ledger'da o dönemlerde verdiği bir röportajda bu iddiaları destekler nitelikteydi, röportajında şöyle demektedir; "Kendimi bir şişe kola gibi hissetmeye başlamıştım. Ve çevremde beni popüler bir şişe haline getirmek için pazarlama dolapları dönüyordu. Ve bilirsin kolanın tadı bok gibidir, ama her yerde posterleri vardır. Bu yüzden insanlar satın alır. İşte bende bok gibi bir tadım varmış ve sebepsiz yere satın alınıyormuşum gibi hissediyorum". Ledger'ın ölümü hala tam olarak aydınlatılamamıştır.





JAMES GANDOLFINI        1961 - 2013

James Gandolfini, 1999 yılında Amerika'da yayınlanmaya başlayan ve kısa sürede Amerikan Televizyon Tarihinin en iyi dizisi olarak gösterilen The Sopranos adlı dizide İtalyan-Amerikan Soprano ailesinin babası ve patronu olan Tony Soprano ve kariyerini anlatmaktadır. Tony Soprano karakteriyle kariyeri adeta patlama yapan Gandolfini bu karakter sayesinde sayısız ödül ve 2 kez Altın Küre ödülü kazanmıştır. Sinemada da arada bir kendini gösteren Gandolfini 2001'de Coen kardeşlerin ünlü gangster filmi The Man Who Wasn't There ( Orada Olmayan Adam ) filminde yine bir gangsteri canlandırır ve filmde kült statüsüne yükselir. Yine 2001'de başrollerinde Brad Pitt ve Julie Roberts'in olduğu The Mexican adlı komedi-suç filminde gey bir tetikçiyi başarıyla canlandırır. Son olarak 2012'de Andrew Dominic'in yönettiği suç filmi Killing Them Softley'de yer alan Gandolfini,The Drop filmini tamamladıktan hemen sonra 2013'de Roma Film Festivali'inde kaldığı otel odasında ölü bulunmuştur. Başlarda aşırı kiloları yüzünden vücutta oluşan ani inmenin yarattığı kalp krizi olarak açıklansa da son dönemde zehirlendiği iddia edilmiş ve basını oldukça meşgul etmiştir.