10 Ekim 2014 Cuma

2013'ün En İyi Filmleri




THE WOLF OF WALL STREET : 




Jordan Belfort , bir Wall Street zenginidir ve 1978'den 90'lı yıllara kadar adeta milyon dolarlar kazanmış , ancak sonra yaptığı yolsuzluklar bir bir ortaya dökülünce tüm çalışanlarını ve iş ortaklarının isimlerini vererek sadece 22 ay hapis yatarak tahliye olmuştur. Ardından kendi otobiyografisini yazdığı The Wolf Of Wall Street adlı kitabı haftalarca Amerika'da bestseller olmuş , halkın ve medyanın ilgisini çekmiştir. Ardından usta yönetmen Martin Scorsese kitaptan aynı adla uyarladığı filmi çekmiş ve film 5 dalda Oscar'a aday gösterilmiştir. Film , Oscar'lardan eli boş dönsede seyircilerin ve eleştirmenlerin çoğu tarafından büyük beğeni kazanmıştır. Ülkemizde de vizyona giren film , bazı sinemaseverler (bence belli bir kültürü olan) tarafından oldukça beğenilmiş ve kült olarak görülmeye başlamıştır. Filmde bir Scorsese filmine ait olan çoğu öğe kendini göstermektedir. Bunlar :

  1. Fetish oyuncu Leo DiCaprio'nun varlığı.
  2. Gösterişli mekanlar.
  3. Scorsese'nin geçmişte Akira Kurosawa'dan aldığını söylediği ve artık tamamen kendi filmlerinin vazgeçilmez ögesi olan durmaksızın çalan müthiş müzikler ve şarkılar.
  4. Uyuşturucu kullanımı ve ileri derecede cinsellik.
  5. Hareketli kamera kullanımı ve muhteşem sahne dekorları.
  6. Ses getirecek oyuncu kadrosu.
  7. Tarih atlamaları ve ortadan başlama tekniği.  

Filmi beğenmeyenler genellikle filmde çok fazla cinsel sahne olduğunu ve uyuşturucunun da özendirici olarak gösterildiğini savunmaktadır. Ancak bildiğimiz gibi yönetmen Martin Scorsese filmi tamamen Jordan Belfort'un kendisini yazdığı otobiyografisinden sinemaya uyarlamıştır. Yani zaten Belfort'un hayatı böyle geçmiş , Scorsese canı istediği için filme uyuşturucu ve cinsellik koymamıştır. 



AMERICAN HUSTLE : 






Film ,  yaşanmış olaylardan alınmaktadır. 1970'lerin ortalarında çaylak polis Richie DiMaso , ünlü dolandırıcı Irving Rosenfeld ve onun güzel karısı Roselyn Rosenfeld'i yakalar ve onlara bir anlaşma sunar:
Irving ve Roselyn, mafyayla ilişkileri olduğu bir türlü ispat edilemeyen Belediye Başkanı Carmino Polito ile dostluk kuracak ve onu Richie'ye teslim edeceklerdir. İlk başlarda herşey yolunda gitmektedir ancak işin içine yeraltı dünyasının en acımasız ismi Victor Telligo girinceye kadar. Artık Richie hayatı pahasına mesleğinin en iz bırakan tutuklamasını yapmak için herşeyi yapacaktır. 
Film , 2010 tarihli Oscarlı spor kültü The Fighter ve 2011'de yine Oscarlı sevimli aile dramı Silver Linings Playbook filmlerinin yönetmeni David O. Russel tarafından yönetilmiştir. Film , atmosferi , renkli karakterleri , sonlara doğru seyirciye yapılan zekice De Niro sürprizi ve akılda kalıcı oyunculuklarıyla 2013'de The Wolf Of Wall Street'in en büyük rakibi olarak görülmüş , 10 dalda Oscar'a aday gösterilmesine rağmen hiçbirini kazanamamıştır. Christian Bale De Niro vari konuşmaları konuşmaları ve minikleriyle ve yine aldığı kilolarla En İyi Erkek dalında aday gösterilmiş , 2011'de Silver Linings Playbook'la En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar kazanan yükselen yıldız Jennifer Lawrence'da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilir. Lawrence özellikle Paul MacCartney'in efsane yorumunun arka fonda bulunduğu Live And Let Die dansıyla hafızalara kazınır. Russel'da filmi gayet iyi yönetse de bu filmin tam bir Martin Scorsese filmi olduğu çoğu seyircinin hala dilindedir.


BLUE IS THE WARMEST COLOR




 Lise öğrencisi olan Adele , birgün sokakta gördüğü mavi saçlı olan ve oldukça dikkat çekici Emma'ya ilk görüşte aşık olur ve onu aklından çıkaramamaya başlar. Bir lezbiyen barında Emma'yla karşılaşır ve aralarında karşı konulamaz , tutkulu bir ilişki başlar. Film , Adele'in 17 yaşından 20'li yaşlarının ortalarına kadar olan hayatını anlatmaktadır. Blue Is The Warmest Color , çıktığı ilk günden itibaren olağanüstü bir ilgi görmüş ve şimdiye kadar çekilen en cesur eşcinsel filmi olarak anılmaya başlamıştır. Filmde Emma'yı canlandıran Lea Soydeux , bu filmden önce Quentin Tarantino'nun Inglorious Basterds ve Mission Impossible filmlerinde de oynamıştır. Adele'i canlandıran ve güzelliğiyle adeta eleştirmenler ve seyirciler tarafından Fransa'nın yeni Bardot'u ve Catherine Deneuve'u olarak gösterilmeye başlayan Adele Exarchopoulos'un ise ilk sinema deneyimidir ve filmin ardından adeta kariyeri patlama yapmıştır. Filmin Tunus'lu yönetmeni Abdelletif Kechiche'de filmdeki muhteşem yönetimi ve isabetli oyuncu seçimleriyle adından söz ettirmiş ve film kendisine Cannes'ta büyük ödül olan Altın Palmiye ( En İyi Film ) 'yi kazandırmıştır. 



THE BROKEN CIRCLE BREAKDOWN


Belçika - Hollanda ortak yapımı olan film Oscar ödüllerinde En İyi Yabancı Film dalında aday gösterilmiştir. Film , sağlam bir ateist ve aynı zamanda barlarda grubuyla çalan başarılı bir müzisyen olan Didier ile dövmeci olan dindar Elise'nin aşkını anlatmaktadır. Kızları Maybelle'nin aniden ölümcül bir hastalığa yakalanması çifti ilk tanışmalarından itibaren günümüze kadar olan birlikteliklerini sorgulamalarına neden olur. Filmde aşk , ölüm , din , müzik temaları öyle başarılı harmanlanmıştır ki film , 2013'ün en yönlü ve renkli filmlerinden biri olmuştur. Belçika'lı yönetmen Felix Van Groningen'in en başarılı olarak gösterilen film , çeşitli festivallerden adaylıklar ve ödüller kazanmıştır. 


PRISONERS



Kanadalı yönetmen Dennis Villeneuve'nin Hollywood'daki ilk filmi olan Prisoners , 2013'ün en iyi polisiye - gerilim filmi olmuştur. Karanlık ve puslu atmosferi , Jake Gyllenhaal , Hugh Jackman ve Paul Dano'nun dillere destan oyunculuklarıyla süslü Prisoners , kızları kaçırılan bir ailenin ve özelliklede baba Keller Dover'ın kızlarını bulmak için meseleği kişiselleştirmesi ve nereye kadar gidebileceğini anlatmaktadır. Filmin aldığı olumlu eleştiriler ve başarısının ardından Villeneue , Gyllenhaal ikilisi yine aynı yıl Enemy adlı filmide çekerler. Filmin sonu ise pek çok seyirciyi tatmin etmemiştir. 2 buçuk saatlik kusursuz sürükleyiciliğin ardından yönetmen Villenue'nin finali açık bırakmıştır. Aslında bu yönetmenin önceki filmlerinde de kullandığı tarzdır. Genede bu final filmin genel olarak başarısının önüne geçmemiştir. 


DALLAS BUYERS CLUB


Dallas Buyers Club, 1985 yılında kendisine AIDS teşhişi konan elektrikçi ve rodeoculuk yaparak geçimini sağlayan Ron Woodroof'un akıllara durgunluk veren yaşam savaşını anlatıyor. Hastanede kendisine verilen ilacın kendisini daha da kötüleştirdiğini gören Woodroof, Meksika'dan tanıştığı bir doktorun verdiği yasadışı ilaçları kullanmaya başladığında bu ilaçların yararını görüyor ve DALLAS BUYERS CLUB yasadışı ama faydalı ilaç şirketini kuruyor. Bunun ardından tüm ilaç şirketleri Ron'a savaş açıyor.
             Filmde Ron Woodroof rolünü son yılların yükselen yıldızı Matthew Mcconaughey olağanüstü bir oyunculukla canlandırmış ve En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. Ron'un transseksüel ortağı ve yine bir AIDS hastası olan Rayon'u da Jared Leto canlandırıyor. Leto'da filmdeki olağanüstü oyunculuğu ve fiziksel değişimiyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanmıştır.