9 Kasım 2014 Pazar

20 BÜYÜK YÖNETMEN

MARTIN SCORSESE              1942 - 




Martin Scorsese , 20. ve 21.yüzyıla damgasını vurmuş yönetmenlerden biridir. Çocukluğundan gençliğine kadar rahip olmak istemiş ancak sonradan vazgeçmiştir. Scorsese , Amerika'nın suç başkenti olan Bronx'ta doğmuş ve büyümüştür ve Mean Streets , Taxi Driver ve Goodfellas adlı çektiği bu suç anatemalı filmlerinde çocukluğunda Bronx'ta gördüklerinden yola çıkarak kullanmıştır. 1969'da çektiği Baxor Bertha'nın ardından 1973'te efsane oyuncu Robert De Niro'yla çektiği ve kendisinin bir nevi yükseliş filmi olan Mean Streets'i çeker. 1974'te ünlü kadın oyuncu Ellen Burstyn'e En İyi Kadın Oyuncu dalında oscar ödülü kazandıran Alice Doesn't Live Here Anymore ( Alice Artık Burada Yaşamıyor) filmini çeker. Ve 1976'da ilk kültü olan Taxi Driver'ı 1980'de de ikinci kültü Raging Bull'ı çeker. Bu iki filmin ardından artık Hollywood'da söz sahibi yönetmenlerden biri haline gelen Martin Scorsese bu iki filmle de hakettiği En İyi Yönetmen oscar heykelciğini bir türlü kazanamaz ancak Robert De Niro ile çektiği bu müthiş filmler sinemaseverlerin gözünde her zaman çok özel bir yere sahiptir. Taxi Driver ve Raging Bull ile 1980'de kariyerinin zirvesine çıkan Scorsese 80'li yıllarda pek başarılı filmler yapamaz bunda kokain bağımlılığı ve özel hayatındaki çöküşünde etkisi olmuştur. Ancak 90'lı yıllarda adeta küllerinden doğan yönetmen 1990'da üçüncü kült filmi mafya temalı biyografi Goodfellas, 1991'de 1962'de çekilen gerilim kültü Cape Fear ( Korku Burnu ) ' nun aynı adlı yeniden çevrimi ve 1995'te yine bir biyografik mafya kültü olan Casino'yu çeker. Bu 3 filmde de Robert De Niro başrol oynar ve özellikle Goodfellas ikilinin en iyi filmi olarak gösterilir. Casino'nun ardından 2002'de günümüzdeki yeni prensi Leonardo DiCaprio ile ilk filmi olan Gangs Of New York, 2004'te yine Leo'yla Aviator, 2006'da nihayet En İyi Yönetmen oscarını kucakladığı suç temalı Departed, 2010'da gizem ve gerilim türlerini kusursuz bir şekilde harmanladığı ve bu kez DiCaprio'nun yanında Mark Ruffalo ve Michelle Williams'ında bulunduğu yıldız bir yardımcı oyuncu kadrosuyla çektiği Shutter Island, 2011'de ilk 3 boyutlu filmi Hugo ve 2013'te yaşlansada hala en iyi olduğunun kanıtı olan The Wolf Of Wall  Street'i çeken yönetmenimiz şimdilerde Silence ve Salvador Dali'nin hayatını anlatan Dali adlı filmler üzerinde çalışmaktadır.

MEAN STREETS    1973

TAXI DRIVER    1976

RAGING BULL    1980

GOODFELLAS    1990

CAPE FEAR    1991

CASINO    1995

GANGS OF NEW YORK    2002

THE AVIATOR    2004

THE DEPARTED    2006

SHUTTER ISLAND    2010

HUGO    2011

THE WOLF OF WALL STREET    2013



FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ


  1. Çocukluğunda rahip olmayı istemesinin bir etkisi olarak bazı filmlerinde din temasının ön planda olması. İsa''nın son zamanlarını anlattığı The Last Temptation Of Christ gibi.
  2. Bronx'ta büyümüş olması nedeniyle filmlerinde en fazla kullandığı öğenin suç ve kanlı cinayet sahneleri.
  3. Filmlerinde hiç eksik olmayan müthiş hareketli hit şarkılar. Özellikle Rolling Stones'un "Gimme Shelter" adlı şarkısını Goodfellas, Casino ve Departed filmlerinde kullanmıştır. 
  4. Büyük oyuncu Robert De Niro'nun varlığı ( 8 film ) ( Mean Streets, Taxi Driver, New York, New York, Raging Bull, King Of Comedy, Goodfellas, Cape Fear, Casino )
  5. Filmlerin çoğu uzun süreli olmasına rağmen Scorsese'nin akıcılığı ile izlenilir olmaları.
  6. Raging Bull, Goodfellas ve Casino gibi filmlerinde kullandığı sondan ve ortadan başlama tekniği.
  7. Mean  Streets, Taxi Driver, Raging Bull, Goodfellas,Casino, Gangs Of New York ve Departed gibi filmlerinde baş karakterlerin içinde hep bastırılmış bir şiddet duygusu olması ve bunu filmin bazı sahnelerinde dışa vurmaları.
  8. Suç temalı filmlerinde açılışta hep kısa ve öz şekilde karakter tanıtımları.
  9. Oldukça kanlı ve vurucu şiddet sekansları.
  10. Joe Pesci ile Raging Bull'ın ardından Goodfellas ve Casino filminde de beraber çalışması.
    Raging Bull    1980
Goodfellas    1990

Casino    1995








QUENTIN TARANTINO        1963 - 



Quentin Tarantino, Amerikan Bağımsız Sineması'nın en bilinen temsilcilerinden biridir. Henüz sadece 9 film yönetmiş olmasına rağmen kendine ait kült bir seyircisi oluşmuştur. 1992'de çektiği ilk uzun metrajlı filmi Reservoir Dogs, kült mertebesine yükselmiş ve gösterime girdiği dönemde çok ses getirmiştir. Daha ilk filmiyle yükselişe geçen Tarantino, ikinci filmi olan Pulp Fiction ile tam anlamıyla kariyerinde zirve yapmış ve En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar kazanmıştır. Filmlerinde hep yıldızlarla dolu bir kadro oluşu taraflı tarafsız tüm sinemaseverleri filmi seyretmeye itmektedir. Pulp Fiction efsanesinin ardından 1997'de kadrosunda Robert De Niro'nun da bulunduğu üçüncü filmi Jackie Brown'u çeker fakat film gayet iyi bir film olmasına rağmen Reservoir Dogs ve Pulp Fiction'ın gerisinde kalır. Bunun başlıca nedeni ise " bir Tarantino filminin en bilindik yanı olan kan sahnelerinin azlığı" dır aslında. Jackie Brown gerçekten de yönetmenin en az kanlı filmidir. Jackie Brown'un ardından 2003' kadar inzivaya çekilen Quentin Tarantino, 2 filmlik kült intikam serisi olan Kill Bill Volume : 1' i çeker. Film, düğün gününde davetliler ve kendisi dahil herkesi öldüren çeteden intikam almaya ant içen Bride ( Gelin ) adlı kadın karakterin öyküsü anlatmaktadır. Gelin rolüyle adeta kariyerinde zirve yapan Uma Thurman, hemen 1 yıl sonra devam filmi Kill Bill Volume : 2'de de rol alır. Kill Bill fırtınasının ardından Tarantino, fanları tarafından en kötü iki filmi olarak görülen, yakın arkadaşı Robert Rodrugiez ile 2007'de peş peşe Planet Terror ve ondan nispeten daha iyi bulunan Death Proof'u çeker. Bu iki filmin bir diğer adıda ikisinin birleşimi olarak lansedilen Grindhouse'dur. Bu iki filmden sonra seyircisine kendini affettirmeyi kafasına koyan Quentin Tarantino, 2009'da bir başka başyapıtı olan Inglorious Basterds'ı çeker. Filmde sert biçimde Nazi eleştirisi bulunmaktadır. Özellikle Adolf Hitler'in ölüm sahnesi uzun süre gündemi meşgul etmiş ve oldukça konuşulmuştu. Filmdeki muhteşem oyunculuğuyla Christopher Waltz, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanır ve günümüzün flaş aktörü Michael Fassbender'de ilk büyük çıkışını yapmıştır. Ardından 2012'de westerne yönelen Tarantino 1967 tarihli Django'nun yeniden çevrimi niteliğindeki Django Unchained, Tarantino'nun yeni dönem ustalık eseri olarak gösterilir. Şuanda yine bir western olan Hateful Eight üzerinde çalışmaktadır.

RESERVOIR DOGS    1992

PULP FICTION    1994

JACKIE BROWN    1997

KILL BILL VOLUME : 1    2003

KILL BILL VOLUME : 2    2004


INGLOURIOUS BASTERDS    2009

DJANGO UNCHAINED    2012





FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ

  1. Tarantino ileri derecede ayak fetiştidir ve çoğu filminde ayak sahnesi ve ayak üzerinden gelişen sohbetler bulunmaktadır. ( Pulp Fiction'nda Uma Thurman'ın ayağına yapılan zoom ve filmin baş karakterlerinden Jules ile Vincent arasında geçen ayak masajı sohbeti gibi) .
  2. Aşırı derecede kanlı ve şiddet içeren sahneler.
  3. Üst üste gelişen ölüm sahneleri.
  4. Birbirinden alakasız geyik sohbetler.
  5. Samuel L. Jackson, Harvey Kietel ve Uma Thurman'la birden fazla filmde çalışması.
  6. Yıldız oyuncu kadroları.
  7. Deri çantalar ve yüksek miktarda paranın önemli çoğu filmde önemli bir olgu olarak yer alması ( Jackie Brown'da herkesin ele geçirmek için birbirini öldürdüğü içi para dolu deri çanta ve Pulp Fiction'da seyircinin içinde ne olduğunu bilmediği açıldığında ise ışık saçan deri çanta.
  8. Araba bagajının açılmasıyla karatere veya karaktere yüceltici özellik kazandıran alt çekim.
  9. Filmlerinde giderek artarak kullanılan Nigger ( zenci ) kelimesi ve aşırı derecede küfürler.
  10. Her filminde küçük rollerde oynamıştır. 
Filmleriyle ilgili bazı ayrıntılar : 
Bu arada Pulp Fiction filminde çok ilginç bir ayrıntı vardır. Filmdeki mafya babası karakteri Marcellus Wallece, ruhunu şeytana satmıştır ve çoğu fanatiğe göre içinde ne olduğu gösterilmeyen çantada Marcellus'un ruhu bulunmaktadır. Bunun kanıtı olarak çantanın şifresinin şeytanın sayıları olan 666 olması gösterilmektedir. Bir diğer olay ise Marcellus'un ensesindeki yara bandıdır. Hıristiyanların batıl inancına göre şeytan, insanın ruhunu ensesinden almaktadır ve Tarantino, bu yara bandıyla bu inanca gönderme yapmıştır. Ve Reservoir Dogs ve Pulp Fiction'da ki bazı geyikleri Tarantino bir kaç ay yattığı nezarette öğrenmiştir. Burda mahkumların konuşmaları çok hoşuna gitmiş ve tekrar suç işleyip tekrar içeri girmiştir. 
Pulp Fiction'da Uma Thurman'ın canlandırdığı Mia Wallace karakteri Vincent'a eskiden başarısız bir oyunculuk deneyimi yaşadığından bahseder. Sadece pilot bölümü çekilip yayından kaldırılan bir dizide oynadığını ve dizide 5 kadın karakter ve bu karakterin farklı özelliklerinden bahseder. Kendisininde dahil olduğu bu kadınlar Kill Bill'de Gelin karakterinin intikam aldığı çetenin kadın üyeleriyle birebir uyuşmaktadır. 


FRANCIS FORD COPPOLA



Francis Ford Coppola, 1970 - 1980 arası kariyerinde zirve yapmış 1 kez En İyi Yönetmen Oscar ödülü, 2 kezde En İyi Film ödülünü kazanmıştır. 1967'de çektiği Dementha ile suç filmlerinin üzerine yoğunlaşacağının haberini veren Coppola 1971'de kült statüsüne yükselen biyografik savaş epiği Patton'ın senaryosunda çalışmış ve En İyi Uyarlama Senaryo Oscar ödülünü kucaklamıştır. Bu filmle ilk çıkışını yapan Coppola, 1972'de ise hala sinema otoriteleri, dergiler, seyirciler tarafından en iyi filmler listelerinde her zaman Citizen Kane ( Yurttaş Kane ) ile zirveyi paylaşan Mario Puzo'nun efsanevi romanı The Godfather'ı çeker. Film 11 dalda oscara aday gösterilir ve En İyi Film dahil 3 dalda oscar kazanır. The Godfather kazandığı ticari başarılarla Hollywood'un çökmekte olan ticari filmlerinde tekrardan şaha kalkmasına neden olur. Filmdeki muhteşem oyunculuğuyla En İyi Erkek Oyuncu dalında oscar kazanan Marlon Brando'da adeta yeniden küllerinden doğarak kariyerinin zirvesine çıkar. O dönemde ünlü olmayan Al Pacino, En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilerek ilk büyük çıkışını yapar. 1974'te bölüm ikiyi çeken Coppola sinema tarihinin en iyi devam filmine imza atar. 1.filmden daha başarılı bulanların sayısının oldukça fazla olduğu The Godfather Part 2, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil 6 dalda oscar kazanır. Al Pacino'yla birlikte sinemanın yaşayan en iyi oyuncusu olarak gösterilen Robert De Niro'da bu filmde sadece 45 dakika genç Vito Corleone'yi canlandırarak En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu oscarını kazanarak ilerde muhteşem olacak kariyerine oscar kazanarak başlangıç yapar. Coppola'da The Godfather Part 2'yle sonuna kadar hakettiği En İyi Yönetmen oscar ödülünü  alır. Aynı yıl başrolünde kurt aktör Gene Hackman'ın oynadığı politik - gerilim Conversation ( Konuşma ) adlı bir başka başyapıt daha çeker. 1979'a gelindiğinde ise hala sinema tarihinin en zor seti olarak nitelendirilen Apocalypse Now ( Kıyamet )'i çeker. O dönemde Paramount'un yöneticileri, filmin stüdtolarda çekilip dekorlarla zenginleştirilmesi konusunda Coppola'ya baskı yapmış olarda Coppola bu Vietnam Savaşı epiğini Vietnam'da çekmiştir. Çekimler sırasında set çalışanları ve oyuncular sıtma hastalığı geçirmiş ve Coppola tüm servetini filme yatırmıştır. Bütçeyi çok aşmış olduğu için çekimler sırasında kafayı yemiştir. Çoğu kişi filmin başarısız olması durumunda Coppola'nın intihar edeceği düşüncesindeydi. En nihayetinde film başarılı olmuş ve özellikle çekildiği yıla göre göz kamaştırıcı prodüksiyonuyla büyük sükse yapmıştı. Coppola bu filmin ardından sessizliğe bürünmüş, Apocalypse Now'a harcadığı servetle kendi kendini bitirmiştir. 1980'de Rumble Fish, 1983'te gençlik filmi Outsiders ve 1992'de son başyapıtı olan Bram Stoker'ın eserinden uyarladığı Bram Stoker's Dracula'yı çeker. Şu dönemde kızı Sofia Coppola'nın filmlerine yardımcı olmaktadır. Ayrıca 1990'da The Godfather Part 3'ü çekmiştir. 

THE GODFATHER PART 1

THE GODFATHER PART 2    1974

THE CONVERSATION    1974

APOCALYPSE NOW    1979

RUMBLE FISH    1983

THE OUTSIDERS    1983

THE GODFATHER PART 3    1990

BRAM STOKER'S DRACULA    1992



FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ
  1. Göz alıcı, kusursuz görsellik.
  2. Dev prodüksiyonlar.
  3. Tüm filmleri 2 saatten uzundur.
  4. Grotesk çekim kullanan yegane yönetmenlerdendir.


Grotesk Çekim: Bu teknik kameranın oyuncunun yüzüne yaklaşıp tam ortalaması ancak sadece yüzünü çekmesi. Arkada da başka hiçbir şey gözükmemesi, kapkaranlık olması. En çok The Godfather'da kullanmıştır. Çünkü suç filmlerinde karakterin karanlık, kötü bir adam olduğu hissini uyandıran bir çekimdir.








WES ANDERSON      1969 - 



Wes Anderson, 2000'li yılların en önemli auteur yönetmenlerinden biridir. Kendine has filmleri taraflı tarafsız her sinema seyircisinin beğenisini kazanmıştır. Anderson ilk önemli çıkışını 1998'de yönettiği Rushmore ( Çılgın Liseliler ) ile yapmıştır. Film, tam olarak Wes Anderson'ın tarzını seyirciye tam olarak belirttiği film olma özelliğini de taşır aynı zamanda. Birbirinden renkli ve çılgın karakterler, resim gibi mekanlar ve olmazsa olmazı masalsı anlatım. Filmlerinin neredeyse hepsinde Hollywood'un huysuz yüzlü komedi oyuncusu Bill Murray'a rol vermesi, Anderson'ın bir başka artısı olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca Bill Murray bu filmdeki oyunculuğuyla En İyi Erkek Komedi Oyuncusu dalında Altın Küre'ye aday gösterilmiştir.  Rushmore'un ardından 2001'de ise The Royal Tenenbaums ( Tenenbaum Ailesi ) adlı komediyle hayranlarının karşısına çıkan Anderson, Rushmore'un aksine çitayı daha da yükseltmiştir. Bu filmde ünlü oyuncu Owen Wilson'u hem başrolde oynatmış hemde filmin senaryosunu birlikte kaleme almışlardır. Ve nihayetinde En İyi Orjinal Senaryo dalında Oscar'a aday gösterilmişlerdir. Kurt aktör Gene Hackman bu filmdeki parmak ısırtan performansıyla En İyi Erkek Komedi Oyuncusu dalında Altın Küre ödülü kazanır. 2004'te ise o zamana kadar çektiği filmler arasındaki en çok yıldız oyuncularla donattığı film olan The Life Aquatic With Steve Zissou ( Steve Zissou İle Suda Yaşam ) 'ı çeker. Filmin puanları diğer iki filmden daha az olsa da genel olarak başarılı bir Anderson filmi olarak görülmektedir. 2007'de ise The Darjeeling Limited ( Küs Kardeşler Limited Şirketi ) adlı filmiyle hayranlarının karşısına çıkan Anderson, günümüzün en çok izlenen ve en sevilen animasyonlarından biri olan Fantastic Mr. Fox ( Yaman Tilki ) 'yle adeta yeniden sinemaseverlerin kalbinde taht kurar. 2012'de ise yönetmenin artık ilk ustalık eseri olarak gösterilen başyapıtı Moonrise Kingdom vizyona girer. Film, En İyi Orjinal Senaryo dalında oscara aday gösterilir. Bu filmin senaryosunda Francis Ford Coppola'nın yeğeni Roman Coppola'da çalışmıştır. Bu filmden sonra çoğu kişi bundan sonraki filmin daha alt kalite olacağını tahmin ederken Wes Anderson herkesi yanıltarak yeni başyapıtı olan The Grand Budepest Hotel'i 2014'te çeken Wes Anderson bu filmiyle taraflı tarafsız herkesin olağanüstü beğenisini kazanır. 

RUSHMORE    1998

THE ROYAL TENENBAUMS    2001

LIFE AQUATIC WITH STEVE ZISSOU    2004

HOTEL CHEVALIER    2007

THE DARJEELING LIMITED    2007

FANTASTIC MR. FOX    2009

MOONRISE KINGDOM    2012

THE GRAND BUDAPEST HOTEL    2014





FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ
  1. Birbirinden sıradışı, komik ve sempatik karakterler.
  2. Muhteşem bir masalsı anlatımın yanına fantastik hikayelerin başarıyla harmanlanması.
  3. Resim gibi masalsı mekanlar.
  4. Bill Murray, Owen Wilson ve Jason Shcwartzman'ın nerdeyes tüm filmlerde oynaması.
  5. Hareketli kamera kullanımı.
  6. Simetrilere çok dikkat eder. Sahnelerde karakterler hep kadrajın tam ortasında simetrik olarak çekilir.




DAVID FINCHER      1963 - 




David Fincher, 90'lı yılların ortalarından başlayarak çektiği birbirinden kusursuz başyapıtlarla seyircilerin kalbini kazanmış ve bugün gözde yönetmenler arasındaki yerini almıştır. Fincher ilk büyük çıkışını 1992'de çektiği kült bilimkurgu serisi Alien'ın 3. filmini yöneterek yapmıştır. Ancak tam olarak ilk ustalık eserlerini 1995'te Morgan Freemen'lı Brad Pitt'li ve Kevin Spacey'li polisiye türünün en büyük başyapıtlarından sayılan ve kara film türünün inceliklerini başarıyla yansıttığı Se7en, 1997'de Michael Douglas ve Sean Penn'in başrolünü paylaştığı gerilim ve gizem türüne yeni bir soluk getiren kült The Game  ve 1999'de Chuck Palahniuk'un yazdığı efsanevi yeraltı edebiyat romanı olan  Fight Club'ı çekerek perdeye sunmuştur. Fight Club'ın ardından 2002'de Jodie Foster ve o zamanlar henüz çocuk olan Kristen Stewart'ın başrolü paylaştığı başarılı bir gerilim örneği olarak gösterilen Panic Room ( Panik Odası ) 'nı çeker. Bir süre inzivaya çekilen Fincher, 2007'de Fight Club'tan sonraki ilk başyapıtı sayılan, 1968'den 1970'lerin ortalarına San Francisco'da yaydığı vahşetle tanınan efsanevi seri - katil Zodiac'ı , o dönemde kendisinin adeta bir saplantı haline getiren karikatürist Robert Greysmith'in aynı adlı kitabından Zodiac adıyla perdeye uyarlar. Film, hayranlarının dediği gibi Fincher'ın Se7en ve The Game'deki " sürekli merak ettirme ve ne olacağını düşünme " hissini tekrardan seyircisine hatırlatmasından dolayı da hayranları tarafından özel bir yere sahiptir. Ardından 2008'de yılın en çok ilgi çekici ve izlenen yapımlarından olan The Curious Case Of Benjamin Button ( Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi ) 'ni çeker. Film 3 dalda Oscar kazanır. 2010'da Facebook'un kuruluş hikayesini anlattığı ve yine 3 dalda Oscar kazanan The Social Network ( Sosyal Ağ ) 'ı çeker. 2011'de ise hepsi 2009'da çekilen Stieg Larsson'un çok satan romanından Danimarka sinemasından orjinal haliyle uyarlanan Milenium Üçlemesi'nin Hollywood versiyonu olan The Girl With The Dragon Tattoo ( Ejderha Dövmeli Kız )'ı çeken David Fincher, son başyapıtını olan Gone Girl ( Kayıp Kız ) 'ı ise bu yıl çekmiştir ve filmin Oscarları silip süpüreceği beklenmektedir.
ALIEN    1992

SE7EN    1995

THE GAME    1997


FIGHT CLUB    1999

ZODIAC    2007

THE CORIOUS OF BENJAMIN BUTTON    2008

THE SOCIAL NETWORK    2011

GONE GIRL    2014




FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ

  1. Kasvetli ve karanlık atmosferler.
  2. Kusursuz olay örgüleri ve kurgular.
  3. İçinde gizem olan karakterler.
  4. Gizem, polisiye ve gerilim türlerini kusursuzca harmanlanması.
  5. Seyirciye sürekli " şimdi ne olacak veya katil kim " gibi soruları sordurması
  6. Film - Noir ( Kara Film ) öğelerini bazı filmlerinde kullanması. ( Se7en )






CHRISTOPHER NOLAN        1970 - 



Christopher Nolan son yılların en büyük yönetmenlerinden biridir. Artık çekecek senaryo bakımından kıtlıkla boğuşan Hollywood sinemasının her filmi iş yapan az yönetmendendir. Kendi jenerasyonunun en iyisi olduğu aşikardır. Daha 2000 yılında çektiği ilk film olan Memento ( Akıl Defteri ) , kült statüsüne yükseltilmiş ve vizyonda olduğu dönemde çok konuşulmuştur. Nolan, Memento ile kendi tarzını seyirciye eksiksiz bir biçimde yansıtmıştır. Memento'nun beklenmeyen müthiş başarısının ardından Nolan 2002'de kadrosu Al Pacino ve Robin Williams ile bezeli olan Insomnia'yı çeker. Film, yarattığı hava ve Al Pacino'nun karakterinin yaşadığı insomnia hissinin seyirciye mükemmel yansıtılmasıyla yönetmenin başarılı bir başka işi olarak gösterilir. 2005'te ise Christopher Nolan dünya çapında tanınmasını sağlayacak olan kendi BATMAN serisinin ilk filmi olan Batman Begins'i çeker. Batman karakterine 1995 ve 1997'deki son iki fiyasko filmle kaybettiği karizmayı geri kazandıran Nolan, 2006'da bir başka kült film olan ve iki sihirbazın dostlukla başlayan ve ardından düşmanlığa dönüşen rekabetlerini anlatan The Prestige'i çeker. Film özellikle ters köşeye yatıran finaliyle seyircilerin ve eleştirmenlerin gönlünde taht kurar. 2008'de kariyerinin zirvesine çıkmasını sağlayan ikinci Batman filmi The Dark Knight'ı çeker. Film, 4 dalda En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dahil 4 dalda Oscar ödülü kazanır. Ayrıca IMDB'de ilk çıktığı 5 - 6 hafta Top 250 listesinde 1 numarada kalarak bir ilke imza atar. Top 250'de 1.olan ilk ve tek çizgiroman filmidir. 2010'da ise Inception adlı bir başka kült filme imza atan Christopher Nolan artık Hollywood'un en aranan ve bilinen ismi olur. 2012'de Batman üçlemesinin son filmi olan Dark Knight Rises'ı çeken Nolan 2013'te yeni Süpermen filmi Man Of Steel'in senaryosunda çalışır. Son filmi Interstellar ( Yıldızlararası ) 1 hafta önce gösterime girmiş ve şimdiden son 10 yılın en iyi filmi olarak anılmaya başlamıştır. 

MEMENTO    2000

INSOMNIA    2002


BATMAN BEGINS    2005

THE PRESTIGE    2006

THE DARK KNIGHT    2008

INCEPTION    2010

DARK KNIGHT RISES    2012

INTERSTELLAR    2014






FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ

  1. Kusursuz kurgular.
  2. Christian Bale ve Michael Caine.
  3. Karanlık ve kasvetli atmosferler.
  4. Rüya ve gerçeklik kavramlarının irdelenmesi.
  5.  Vurucu ve ters köşeye yatıran finaller.
  6. Ağır ancak akıcı olan filmler.
  7. 2 saatten uzun filmler.
  8. Henüz vasat bir filminin olmaması. 







DARREN ARONOFSKY       1969 - 



Darren Aronofsky, 2000'li yılların Christopher Nolan ile birlikte en iyi ve en sevilen yönetmenlerinden biridir. 1998'de çektiği Pi adlı sıradışı filmle adını duyuran Aronofsky, 2000'de ikinci filmi Requiem For A Dream'ı çeker. Bu film kariyeri için bir dönüm noktası olur. Günümüzde de hala 2000'den beri çekilen en iyi film olarak lanse edilmektedir. Özellikle final sahnesi o kadar etkileyici ve vurucudur ki filmin bu kadar sevilip sayılmasını sağlayan en büyük artılardan biridir. Filmdeki muhteşem oyunculuğuyla The Exorcist ve Alice Doesn't Live Here Anymore filmleriyle tanıdığımız aktrist Ellen Burstyn, En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilir. 2004'te Hugh Jackman ve Rachel Weisz'ın başrollerini oynadığı, 3 farklı zamanda geçen hikayesiyle vizyona girdiği dönemde oldukça konuşulan The Fountain'i çeker. 2008'de geçmişte efsane olan ancak günümüzde eski günlerinin gerisinde kalmış bir güreşçiyi anlattığı ve En İyi Erkek Oyuncu dahil 2 dalda Oscar'a aday gösterilen The Wrestler ( Şampiyon ) 'u çeker. 2010'da ise Natalie Portman'a En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülü kazandıran Black Swan ( Siyah Kuğu ) 'yu çeker. Bu filmde yönetmenin en iyi işlerinden biri olarak literatüre geçer. 2014'te ise katolik kesim tarafından adeta eleştiri yağmuruna tutulan ve hakkınca onlarca karalama kampanyası başlatılan Hz. Nuh'u ve Büyük Tufan'ı anlatan Noah'ı çeker.

PI    1998 

REQUIEM FOR A DREAM    2000

THE FOUNTAIN    2006

WRESTLER    2008

BLACK SWAN    2010

NOAH    2014




FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ
  1. Sabit durmayan, sürekli hareket eden kamera.
  2. Sıkça başvurduğu bölünmüş ekran tekniği.
  3. Bağımlılık, yalnızlık gibi sorunlarla boğuşan karakterler.
  4. Vurucu ve sarsıcı final sahneleri.





DAVID LYNCH    1946 - 



David Lynch, sinema tarihinin en ilginç ve en zeki yönetmenlerinden biridir. Çektiği filmler antolojilere geçmiş, yıllarca üzerinde tartışılmış ve yorumlar yapılan filmlerdir. Ayrıca Lynch, yönetmenliğinin yanısıra ressamdır ve filmlerinde ressamlığının izleri mevcuttur. Karışık filmler için kullanılan " hiçbir şey göründüğü gibi değildir. " lafı Lynch filmleriyle özdeşleşmiştir. İlk olarak 1977'de çektiği Eraserhead adlı başyapıtla kariyerine oldukça şaşalı bir başlangıç yapan Lynch, 1980'de o dönem büyük sükse yapan ve başrol oyuncusu John Hurt'un fiziksel değişikliğiyle adından söz ettirdiği The Elephant Man, 1982'de bilimkurgu başyapıtı ve aynı adlı kitaptan uyarlama olan Dune, 1986'da kendi tarzını tamamen yansıtmaya başladığı Blue Velvet ( Mavi Kadife ) , 1992'de kendi yönettiği Twin Peaks ( İkiz Tepeler ) adlı dizinin aynı adlı iki bölümlük ve oldukça ses getiren televizyon filmini çeker.  1997'de tüm zamanların en muhteşem ve karışık filmlerinden olan Lost Highway ( Kayıp Otoban )'ı filmlerine ekleyen David Lynch, 2001'de ise Lost Highway'le birlikte kariyerinin zirvesi kabul edilen Mulholland Drive ( Mulholland Çıkmazı ) adlı kültünü çeker. Son uzun metrajlı filmi ise tüm bu başyapıtların gölgesinde kalmış 2006 tarihli Inland Empire 'dır. 

( ERASERHEAD ) 

( BLUE VELVET ) 

( LOST HIGHWAY )

( MULHOLLAND DRIVE )


FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ
  1. Kasvetli ve karanlık atmosferler.
  2. Film-noir ( kara film ) etkisi.
  3. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmaması.
  4. Kafa karıştırıcı finaller.
  5. Başrol oyuncuları aynı anda iki karakterleri oynar yalnız bu detay filmin sonlarına doğru ortaya çıkar.
  6. Mekanlar hep küçük kasabalardır. 
  7. Seyircinin filmi anlamasını ve senaryoda mantık aramasını değil tamamen kendinden birşeyler aratan filmler.
  8. Haneke'nin gerçekçiliği ve Tarkovski'nin şiirselliğinin izlerini taşıyan filmler. 



MICHAEL HANEKE     1942


Michael Haneke kendi deyimiyle : 
" Kimsenin kolayca ve içi rahat bir şekilde izleyemeyeceği filmler " çeker. İlk olarak 1989'da The Sevent Continent'i ( Yedinci Kıta ) 'yı çeken Haneke ardından ardı ardına başyapıtlarını sıralar.
1992'de ise en iyi filmi Funny Games'in haberini veren Benny's Video'yu çeker. Bu filmle artık çıtayı iyice yükseltmeye başlar. Film, Benny adındaki 14 yaşındaki gencin sürekli şiddet içeren video ve o tarz video oyunları oynamasından dolayı bir gün evine çağırdığı kız arkadaşını öldürmesiyle yaşanan olayları anlatmaktadır. Film, Haneke'nin çoğu filminde yer verdiği şiddet patlaması yaşayan karakterler kullandığı ilk filmdir. 1994'te gerçekte yaşanan bir banka soygunu ve ardından yaşanan katliamdan esinlenerek senaryosunu yazdığı 71 Fragments Of A Chronology Of Chance ( Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası ) 'nı çeker. Film, Haneke'nin Yabancılaşma üçlemesinin son halkasıdır. Birbirinden habersiz insanların bir banka soygunuyla kesişmeleri ve hayatlarının parçalanışını anlatmaktadır. Film, birbirinden habersiz insanların buluşması tarzı konusu ve kurgusuyla 2001 tarihli Inarritu filmleri Amores Perros ve Babil'in habercisi olmuştur. 1997'de ise çoğu seyirci ve eleştirmen tarafından sinemanın en rahatsız edici ve şok edici filmi olarak gösterilen ve yönetmenin en önemli başyapıtı olarak gösterilen Funny Games ( Ölümcül Oyunlar ) ' ı çeker. Film, iki ruh hastası erkek kardeşin bir aileye evlerinde uyguladıkları amaçsız şiddeti anlatmaktadır. 2001'de oldukça ses getiren ve genç bir piyano öğretmeni ile orta yaşlarında bir kadının ilişkisini anlattığı The Piano Teacher ( Piyanist ) ' i çeker. 2005'te ise mutlu bir ailenin şantaj tuzağına düştükten sonra hayatlarının kabusa dönüşünü anlatan Cache ( Saklı ) 'yı çeker. 2009'da yine bir başyapıt olan ve 1.Dünya Savaşı yıllarında Kuzey Almanya'da yaşayan aşırı tutucu bir ailenin hikayesinin bir köy öğretmeninin gözünden anlatıldığı Das Weibe Band ( Beyaz Band )'ı çeker. Ve son olarak 2012'de Oscar'da En İyi Yabancı Film dalında aday olan ve Cannes Film Festivali'nden Altın Palmiye ( Büyük Ödül ) ile dönen Amour'u çeker.

THE SEVENTH CONTINENTH    1989

BENNY'S VIDEO    1992


71 FRAGMENTS OF A CHRONOLOGY OF CHANCE    1994

( FUNNY GAMES 1997 )



CODE UNKOWN    2001

THE PIANO TEACHER    2001


CACHE    2005

THE WHITE RIBBON    2009

AMOUR    2012





FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ : 
  1. Modern toplumda dışlanmış ve yabancılaşmış, kendilerine çıkış yolu olarak şiddeti gören karakterler.
  2. Alman Dışavurumculuğu akımının ve bu akıma karşı olarak kurulan Kammerspiel akımının öğelerine yer verilmesi.
  3. Gerilimi bir gram düşürmemesi ve filmin rahatsız ediciliğini arttırmak için filmlerinde müzik yoktur.
  4. Abartılı oyunculuklar.
  5. Filmde göze çarpan gölge öğeleri.

MERAK EDENLER İÇİN : 


ALMAN DIŞAVURUMCULUK AKIMININ ÖZELLİKLERİ : 

  1. Işık ve gölgelerin abartılı biçimde kullanılması ve filmin önüne geçmesi.
  2. Gerçek dışı ve absürd dekorlara yer verilmesi.
  3. Çarpıtılmış perspektiflere fazlasıyla başvurulması.
  4. Oyunculukların abartılı olması.
  5. Çoğu filmin stüdyoda çekilmesi.
  6. Korku sinemasını öncüsü sayılır.
KAMMERSPİEL AKIMININ ÖZELLİKLERİ : 
  1. Az sayıda oyuncuya verilmesi.
  2. Ruh bilimsel çözümlemelere yer verilmesi.
  3. Toplumsal eleştiri olmazsa olmaz olgularındandır.
  4. Cinayet ya da intiharla sonuçlanan taşkın duygulara yönelik öğelere yer verilmesi.




MICHAEL MANN    1943




Michael Mann, Scorsese, Coppola gibi Amerikan Sineması'nın kült yönetmenlerinin halefi olarak görülmektedir. Özellikle 90'lı yıllarda çektiği başyapıtlarla adından fazlasıyla söz ettiren Michael Mann, film noir ( kara film ), suç ve polisiye türlerini kusursuz bir şekilde harmanlamasıyla bilinmektedir. 1981 tarihli Thief ( Hırsız ) filmi, yönetmenin bu türlerin üçünü birlikte harmanladığı ilk filmdir. Filmin başrollerinde The Godfather'ın Sonny Corleone rolündeki efsanevi oyuncusu James Caan, Once Upon Time In America ile adından söz ettiren Tuesday Weld ve James Belushi oynamaktadır. Ardından 1986'da Manhunter adlı suç - gizem filmiyle dönen Mann, bu filmin ardından 1992'de oldukça ses getiren ve Daniel Day Lewis'in tarihe geçtiği The Last Of The Mohicans ( Son Mohikan ) filmini çeker. Bu filmin ardından herkesin en iyi filmi olarak gördüğü ve gelmiş geçmiş en iyi polisiye dram filmlerinden olan ve ayrıca soygun çıkışı 11 dakikalık kusursuz çatışma sahnesiyle hatırlanan, başrollerinde Robert De Niro ve Al Pacino gibi iki dev oyuncunun yanı sıra yan rollerde Val Kilmer, Tom Sizemore, Natalie Portman gibi oyuncular rol aldığı Heat'i çeker. Heat'in olağanüstü başarısının ardından 1999'da Al Pacino'ya bu kez Russel Crowe'un eşlik ettiği politik drama The Insider ( Köstebek ) ' i çeker. Film, bir sigara üreticisi şirketinden kovulan adamın bir gazeteciyle birleşerek şirketin ipliğini pazara çıkarma çabalarını anlatmaktadır. 2004'te yine Heat tarzı Collateral ( Tetikçinin Gecesi ) adlı bir başka başyapıtla perdeye geri döner. Bu filmde karizmatik katil Vincent'ı Tom Cruise, onun mecburi şoförlüğünü yapan taksici Max rolünde de Jamie Foxx oynamıştır. Ayrıca Foxx aynı yıl Ray Charles'ın hayatını anlatan Ray fimindeki Ray Charles performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar kazanır. 2006'da bir zamanların efsane polisiye dizisi Miami Vice'ı adla perdeye uyarlayan Mann, son olarak Johnny Depp ve Christian Bale'in başrollerde olduğu, efsanevi ünlü soyguncu John Dillinger'ın hayatını anlatan Public Enemies'i çekmiştir. Şuanda ise Chris Hemsworth'un başrolünde olacağı yeni polisiye suç filmi Blachat'ın üzerinde çalışmaktadır.

THIEF    1981


MANHUNTER    1986

THE LAST MOHICAN    1992


HEAT    1995


INSIDER    1999


COLLATERAL    2004





FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ

  1. Siyah ve gri tonlarının kusursuz birleşiminin yarattığı görsellikler.
  2. Kötü karakterlerin gri ceket içine beyaz gömlekli olması. ( Heat'te Robert De Niro'nun Neil karakteri ve Collateral'de Tom Cruise'un Vincent'ı.
  3. Polisiye filmlerinde hem polislerin hemde soyguncuların suç hayatları dışında aile hayatlarına da değinilmesi.
  4. Kara film öğeleri.
  5. Kötü karakterlerle empati kurdurması ve onların sistemi eleştiren replikler söylemesi.       





HEAT filminden  gri ceket ve beyaz gömleğiyle Neil.










COLLATERAL filminden
 gri ceketi ve beyaz gömleğiyle Vincent.






ALEJANDRO GONZALES INARRITU     1963 - 


1963 doğumlu Inarritu 2000'ler sinemasının en gözde ve özgün yönetmenlerinden biridir. 2000 yılında çektiği ve henüz ilk filmi olan Amores Perros ( Paramparça Aşklar Ve Köpekler ) ile ayakta alkışlanmış ve Oscar'da En İyi Yabancı Film dalında aday gösterilmiştir. Film, kesişen hayatlar konulu filmlerin en iyisi olarak gösterilmektedir. Yengesine aşık olan Octavio abisinden kurtulmanın yollarını arıyor, karısını bir model için terkeden Daniel ise büyük bir şok yaşıyor ve eski kiralık katil El Chevo ise kendinden yaşça küçük bir kıza aşık. Tüm bu birbirinden habersiz insanların hayatları bir köpek dövüşünden kaçan sahiplerin trafik kazası yapmasıyla kesişecektir. Altın Küre'de de aynı dalda adaylığı bulunan film Cannes'da En İyi İlk Film dalı dahil 2 dalda ödül kazanarak toplamda festivallerden 47 ödülle dönerek büyük bir başarıya imza atmıştır. Film, köpek dövüştürücüsü, ağır başlı abisinin karısına aşık olan Octavio'nun etrafında dönmektedir. Bu filmden 3 yıl sonra 2003'te Hollywood yıldızları Sean Penn, Benicio Del Toro, Naomi Watts gibi oyunculara Lars Von Trier'in fetish kadın oyuncusu Charlotte Gainsberg'ün eşlik ettiği yine büyük sükse yapıp kült statüsüne yükselen ikinci filmi 21 Grams ( 21 Gram ) ' ı çeker. 21 Grams'da aynı Amores Perros gibi keşisen hayatların hikayesidir. Kalp yetmezliğiyle mücadele eden bir matematik profesörü, eski uyuşturucucu bağımlısı 2 çocuk annesi bir anne, eski bir suçlu.  Film En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında oscara aday gösterilmekle birlikte yine bir çok festivalden ödülle döner. 2006'da Brad Pitt, Cate Blanchett gibi oyunculara Amores Perros'ta beraber çalıştığı Gael Garcia Bernal'ın eşlik ettiği, Amerikalı bir turistin otobüste aniden vurulmasıyla beraber, olayın öncesinde ve sonrasında gelişen olayların anlatıldığı Babel ( Babil ) ' i çeker. Film ayrıca Oscar ödüllerinde En İyi Müzik, Altın Küre'de En İyi Film ve Cannes'da En İyi Yönetmen ve Jüri Özel Ödülü'nü kazanır. 2010'da ünlü İspanyol aktör Javier Bardem'in başrolünde olduğu Biutiful'u çeker. Film, kanunsuz şekilde para kazanmaya çalışan sorunlu ancak dürüst bir babanın hikayesini anlatmaktadır ayrıca Bardem'e En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı kazandırır. Bu filmin ardından Alejandro Gonzales Inarritu, 2014'te oscarlara damga vuran Birdman : Or ( The Unexpected Virtue Of Ignorance ) 'ı çeker. Film, yıllar önce Birdman adlı bir süper kahramanı oynayarak şöhret olan ancak sonra sessizliğe bürünerek kariyeri inişe geçen bir aktörün Broadway'da tutunma çabalarını anlatmaktadır. Şu günlerde Inarritu 2015'te başrollerinde Leonardo Dicaprio ve Tom Hardy'nin oynayacağı macera - dram filmi The Revenant'ın üzerinde çalışmaktadır. 


FİLMLERİNİN ÖZELLİKLERİ : 
  1. Keşisen hayatlar konulu filmlerin en iyi yönetmenidir. Son filmi Birdman dışında tüm filmleri bu konuda ilerleyen filmlerdir. ( Amores Perros, 21 Grams, Babel, Biutiful ) 
  2. Gael Garcia Bernal ile 2 filmde çalışmıştır. ( Amores Perros, Babel )
  3. Hareketli kamera kullanımları. Özellikle Birdman'de kusursuz bir kamera kullanımı vardır.
  4. Meksikalı olduğu halde çoğu milliyetten oyuncuyla çalışmıştır. 
  5. Birdman'da Michael Keaton'ın canlandırdığı eski şöhret karakteri yazarken Keaton'ın gerçek kariyerinden esinlenmiştir. Bildiğimiz gibi Michael Keaton, Tim Burton yapımı 89 ve 92'de ki iki BATMAN filminde Batman'ı canlandırmış ardından sessizliğe bürünmüş ve unutulmaya yüz tutmuştur. 
  6. Çoğu kez kendisi gibi Meksikalı olan author yönetmen Alfonso Cuaron ile karşılaştırılmıştır.
  7. Filmlerindeki karakterler genellikle mutsuz ve huzursuzdur. Bu filmlerine de tamamen yansır.

Amores Perros    2000

21 Grams    2003

Babel    2006

Biutiful    2010

Birdman    2014





















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder